25 Haziran 2018 Pazartesi

Kambur Felek!... - Arzu KÖK

Kambur Felek!...

Nâzım Hikmet Şeyh Bedrettin Destan’ında:


" 'Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
zarurî neticesi bu!' deme, bilirim!
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
Ama bu yürek
o, bu dilden anlamaz pek.
O, 'hey gidi kambur felek,
hey gidi kahpe devran hey' " der.  

Açıkçası biz de biliyoruz ama… 

En çok neye üzüldüm biliyor musunuz? Umut dolu çocukların ve sevgi dolu kadınların sonuçlar kesinleştiğinde, yaşla dolan gözlerine… Hayal kurmayı unutacak çocuklara… Fabrikasız kalacak ülkeme… Eğitimde sıfırın altına düşecek olmaya… Artık “Umut” ve “Onur” kavramlarının birer isim olarak kalacak olmasına…vb…

Yazık ki:

Artık evde satılacak bir şey kalmamış
Evde işsizlik diz boyu
Evde para yok
Evde huzur yok
Evde nefret var
Evde nüfus kalabalık
Üstelik işsizliğe rağmen en az beş çocuk var
Evde denetim kalmamış
Evde adalet yok
Evde şeffaflık yok
Evde eğitim de sağlık da yalnızca parası olana
Ama artık evde yeni bir söylem var
“Padişahım çok yaşa”

Yazık ki bu toplum kul olmayı seçti… Seçimleri nedeniyle çok mutlular… Nâzım’ın dediği gibi bu yürek tüm bu olanları anlayamıyor bir türlü… “İnsanlık” nerede kaldı peki?...

«hey gidi kambur felek,
hey gidi kahpe devran hey»


Arzu KÖK

22 Haziran 2018 Cuma

Kıraathane!... - Arzu KÖK

Kıraathane!...

Cumhurbaşkanının seçim vaatlerinden bir tanesi ‘kitap okunacak’ kıraathaneler açmak… Evet kitap okumak çok önemli ama asıl amaç ne? Bunu soruyoruz çünkü Türkiye İstatistik Kurumu yıl yıl ülkedeki kütüphane ve üye sayısını açıkladı. Buna göre ülkede 2014'te 1'i milli, bin 121'i halk, 559'u üniversite ve 27 bin 948'i eğitim kurumu olmak üzere toplam 29 bin 629 kütüphane vardı. 2015'te bu sayı 107, 2016'da ise 445 azaldı. Sen ülkendeki kütüphanelerin kapatılmasına göz yumarken ki yenilerini açman gerekirken şimdi neyin kıraathanesi?…


 Okumak bir insana neler kazandırır bir bakalım mı:

1.Gelecekte iyi bir konuşmacı ve yazar olabilmemize yardımcı olur,
2.   Sözün rengini görmemizi, yeşilin sesini duymamızı, zamanı yakalamamızı, çağa ayak uydurmamızı sağlar,
3.   Uygar bir topluma kavuşmamızı, kimsenin yardımı olmadan kendi ayaklarımızın   üzerinde insanca yaşayabilmemizi sağlar.
4.   Akıl ve fikir dünyamızı genişletmemizi, bilimin bize sunduğu imkanlardan en iyi şekilde faydalanmamızı sağlar,
5.   İçinde bulunduğumuz karanlık denizinden çıkıp, ışığın sahillerinde dolaşmak ve ışığın gölgesinde yaşamamızı sağlar,
6.   Yaratılış nedenimizi bilmemizi, dinimizi ve gerçek hayat kurallarını öğrenmemizi sağlar,
7.   Kültürünüzü arttırır,
8.   Bilgili kişilerle doya doya sohbet edebilirsiniz,
9.   Hayata bakışınız değişir,
10. Hızlı konuşma ve kendinizi daha kolay ifade edebilme yeteneğiniz artar,
11. Okuduğumuzu anlama ve yorum yapma yeteneğimiz gelişir,
12. Her şeyden önemlisi kitap okumanın verdiği huzuru içinizde hissedersiniz.
13. Üç boyutlu dünya dışında dördüncü boyutu, maddenin mana alemini görmemizi, iyiliğe, doğruya, güzele ve gerçeğe ulaşmamızı sağlar,
14. Geleceğin öğretmeni, belki de bir başbakanı olabilmemizi sağlar. Çünkü okuduğumuz sürece özgürüz ve bizler özgür olduğumuz sürece hayatı daha iyi yaşayabiliriz,
15.   Toplumdaki diğer insanlardan farkımız olur,
16.   İş hayatımızda, öğrencilik hayatımızda kısaca bütün yaşamımızda başarılı olmamızı sağlar,
17.   Mümkün olduğunca temiz ve sağlıklı olmamızı sağlar,
18.   Ülkemizin kalkınarak daha ileriye gitmesine katkıda bulunmamızı sağlar,
19.   Her şeyi daha iyi anlamamızı, yorumlamamızı ve problemlerimizi karşımızdakine daha iyi anlatarak kısa sürede çözümler bulmamızı sağlar,
20.   Kitap okuma hayatı sevdirir,
21.   Kitap okuma düşünceleri olgunlaştırır. Okuma, düşünceyi besleyen, geliştiren ve çabuklaştıran ana kaynaklardan biridir,
22.   Kitap okuma stresi azaltır,
23.   Kitap okuma zihni açar, hantallıktan kurtarır,
24.   Kitap okuma birçok şeyi güzel görmemizi sağlar,
25.   Kitap okuma bizi bir bilen yapar,
26.   Kitap okuyanın güvenilir bir çevresi oluşur,
27.   Bilgi dağarcığımızı ve kelime hazinemizi zenginleştirir.
28.   Genel kültürümüzü artırır. Etkin ve etkili bir insan olmanın yollarını açar.
29.   Dünyaya bakış açımızı değiştirir.
30.   Toplumsal ilişkilerimizin kalitesini artırır.
31.   Hayal gücümüzü geliştirir.
32.   Okumak haz duymaya, zihnimizi süslemeye, karar verme yeteneklerimizi geliştirmeye yarar. İnsanı olgunlaştırır, erdemli kılar.

Kitap okumanın faydalarının bir kısmını saydım. İşte bu nedenlerle toplum olarak bizler kitap okumalı ve bizden küçüklere kitap okuma alışkanlığını kazandırmalıyız ki, bugünün küçükleri büyüdüklerinde bu ülkenin bulunduğu durumu anlasınlar ve ülkemizi modern refah seviyesine ulaştırabilsinler. Ancak ‘kıraathane’ fikriyle gerçekten de istenilen bu mudur? Zira 16 yıllık iktidarın kütüphane sayısındaki azalmayı açıklaması gerekmez mi önce? Eğitim seviyesindeki düşüşü açıklaması gerekmez mi? İlk emri ‘OKU’ olan bir dinin mensuplarının neden dünyanın en geri kalmış ülkeleri olduklarını açıklaması gerekmez mi?

Hadi şimdi gerçekten de ülke insanının okuması, güzel gelecekler adına yapılıyor bu hamle… Ama yine kafamda soru işaretleri çok:

Deniliyor ki her mahalleye bir kıraathane… Peki kaç mahalle var ülkemizde? 

Deniliyor ki her birine bir kütüphane kurulacak… Peki hangi kitaplar konulacak? Sadece dini kitaplar mı? Ya da sadece iktidarın izin verdiği kitaplar ve yazarların kitapları mı?

Deniliyor ki her kıraathanede bir veya iki görevli olacak… Peki bunlar kimler olacak? Gerçekten kitaplardan anlayan kütüphaneciler mi yoksa sadece çay-kek servisinden anlayan kişiler mi?

Tabii bir de işin ekonomik boyutu var… Mesela kitaplara kaç milyar lira ödenecek? Çalışanlara kaç milyar lira verilecek? Keke, çaya, çaycıya, garsona kaç milyar lira verilecek? Bunlar da bir açıklansa ya… 

Ya hadi bunların hepsini bir kenara bırakalım da aklım hep 1910 yılında Filistinli Yahudi muhtarın ilk yaptığı şey Filistinli gençler için kıraathaneler açtığında. Nedeni ise üreten değil tüketen ve sıfırı da tüketip ardından evini, toprağını satmaya zorlayan bir İsrail projesi… 

Şimdi düşünün genç insan o kahveye gidiyor orada bedava kahve ve kek yiyor. İş yok, eğitim yok... Hatta arada bir cep harçlığı yine o kahvehaneden veriliyor. Yanında 3 tanıdık daha getir 300 tl al kampanyası... Sonra kahveye keke küçük miktarda uyuşturucu konuyor amaç düşünmeyen ve idrak edemeyen bir nesil... Genç işsiz ve yıllar geçiyor paraya da ihtiyaç var, öyle ya üzerine elbise lazım, ayağına ayakkabı lazım, hasta oldu doktor lazım, ilaç lazım, evindeki suyun, elektriğin faturasına, v.s. para lazım… İşte orada başlayacak asıl plan. Önce evler ve araziler yok pahasına satılacak. Sonra halk uyandığında bir bakacak ki Türkiye’nin %90’ı satılmış yabancılara…


İşte tüm bu nedenlerden dolayı diyorum ki: Ülkeni, evini, tarlanı, atalarının mezarını bir kahve bir keke satma. Bu oyunu boz. Halihazırdaki halk kütüphanelerinin sayısı her yıl azalırken kanma bunlara. Ülkede 1 kütüphaneye 2 bin 761 kişi düşüyor. Toplam kütüphane sayısı 28 bin 970'e düştü. Durum böyle iken samimiyet nerede? Hem görünen o ki temelleri sağlam cumhuriyetimizi galiba bu proje ile yıkacak gençler yetiştirmeyi hedefliyorlar… Dikkat!...


Arzu KÖK

12 Haziran 2018 Salı

Karar Sizin!... - Arzu KÖK

Karar Sizin!...

Sizin de oluyor mu bilmem ama bana oluyor bazen. Yazmak bir yana, düşünmek bile, hatırlamak, hatırlatmaya çalışmak bile zorlaşıyor, dayanılmaz oluyor… Fikir, inanç, dava, mücadele…

 Gerçekten olan biteni görmek konusunda çaresiz miyiz? Gerçekliği fark etmenin/ettirmenin hiçbir yolu yok mu?

Öyle bir ülkede yaşar olduk ki artık hiçbir temel kurumu, kuruma benzemiyor… Hiçbir sosyal sınıf, sınıfa benzemiyor… 

Politikacısı var, politika gibi değil; televizyonu televizyon değil; sokakları var ama sokaktan başka her şeye benziyor; parlamentosu var ama çözüm üretmekten aciz; partileri var, siyaset yapmıyor; belediyeleri var, belediyecilik dışında her konu ile daha çok meşguller; ustalar var, iş kaytarıyor; okulları var, eğitmiyor; futbolcuları var, oynamıyor…

Adeta herkes, her kurum ve her kişi, üzerine iğreti duran bir rolle sıvanmış gibi… Herkes, kendisine ait olmayan, hakkı olmayan bir kimliğe bürünmüş/büründürülmüş gibi…

Ortada bir sahne… Bu büyük sahnede irili ufaklı büyük büyük oyuncular koşuşuyor, konuşuyor, bağrışıyor… Kimse kimseyi dinlemiyor ama… Kimin ne söylediği anlaşılmıyor… Birileri eziliyor, birileri yükseliyor… Oyuncuların sahnede oynadıkları oyunun senaryosu kayıp… Herkes herkesten, hatta kendisinden de kopmuş… Hiçbir sözün, hiçbir işin mantığı yok… Bu büyük sahnede amaç da yok, iddia da yok… Seyirci oyalansın yeter mantığı…

Hangi kuruma, hangi kuruluşa el atsanız, elinizde kalıyor… Yolsuzluk dökülüyor eteklerinden… Hangi mükellefin defterine baksanız, kaçırılmış vergiler dökümü çıkıyor karşınıza… Yasalar, çiğnenmek adına ve çiğneyenlerin affedilmesi adına yapılıyor… Çiğnemeyenler “saf” yerine konuluyor…

Aslında bu büyük sahnede işin ilginç tarafı “tepki” yok… Ne olursa olsun ne yapılırsa yapılsın çıt yok… 

İster şehirlerin malvarlığına el koyup gecekondu ticareti yap, ister cadde ortasına gökdeleni dik, ister pis sularına, atıklarınla doğayı kirlet, ister doğal güzellikleri yabancılara peşkeş çek, ister ülkenin simgesi olmuş öz değerleri yok pahasına elden çıkar, ister toplumun emanetlerini har vurup harman savur…. Ne yaparsan yap bu sahnede, ses yok… Mümkünü yok yaprak kımıldamıyor…


Eee durum böyle olunca da birileri sahnede gücünü gösterebiliyor, sahnedeki herkesi denetimi altına alabiliyor…

Şimdi seçime gidiyoruz. İki seçeneğimiz var: Ya çayı, keki devletten olan kıraathanelerde oturup bu oyunu izlemeye devam edeceğiz ya da bu oyuna son verip gerçek bir senaryosu olan dünya çapında ses getirecek bir senaryoyu gündeme taşıyacağız…

Karar sizin…

Arzu KÖK

4 Haziran 2018 Pazartesi

Düşman!... - Arzu KÖK

Düşman!...

Düşman, sınırlar boyu, sıra sıra, urgan urgan… Düşman, sınırlar boyu alev alev, çingi çingi… Düşman, sınırlar boyu aç aç, tilki tilki… Düşman, sınırlar boyu hayasızca, kahpece, canavarca, kurnazca…


 Düşman, içimize çöreklenmiş, yılan gibi kıvrım kıvrım, buzlu buzlu… Düşman, yüreğimizin başında akrep gibi, çıyan gibi… Düşman, eksik tartan terazide çöreklenmiş aç kurt gibi… Düşman, eksik ölçen metrece, kara sülük, solucan gibi…

Düşman, sınırlardan ötede… Uzak uzak… Düşman, sınırların içinde… Yakın yakın… 

Düşman, bir katilin bıçağı ucundan; anamıza saldırır, avradımıza saldırır, kardeşimizi, bacımızı, komşumuzu, kalbimizi vurur, kalbimizi… Düşman, hırsızın parmak ucunda; ırzımıza uzanır, namusumuza uzanır, elimizdeki lokmaya uzanır… Düşman, yalancının dilinde, elimize, ayağımıza bulaşır, kirli kirli… Düşman, yalancının dilinde, nemli nemli, pötür pötür…

Döner dolanır gözümüze girer düşman. Bakarkör eder bizleri… Görmedim dedirtir, bakmadım dedirtir… Döner dolanır gözümüze girer, yemin billah ettirir…
Kulaklarımıza girer oturur. Yuva yapar kulaklarımızda, duymadım dedirtir, işitmedim dedirtir…

Sonra yüreğimize girip çöreklenir, dinden imandan çıkarır bizi. Eksik tarttırır, fazla ölçtürür, pahalı sattırır…

Kahpedir düşman, güven olmaz. Güler, yılışır sırası geldiğinde… Sırası geldiğinde ağlar, gözyaşı döker… Kahpedir düşman güven olmaz. Müşfik bir anne kılığında gelir bazen… Çarşafa girer, yalvarır, inler… Büzüm büzüm dudaklarda dua niyaz eyler… Sırasında bir edalı kız olur çıkar önümüze… Alı al, moru mor… İki dirhem bir çekirdek. Kırıtır, bel büker, gerdan kırar, gözlerini süzer ahu ahu… 

Hoca olur kürsüye geçer bazen. Kelime kelime zehir saçar içimize. Ders verir millet için, vatan için… Asalet olur dikilir karşımıza bazen… Halissüdem, yedi göbek terü’taze… Kan kan, ırk ırk konuşur. Kılıç sıyırır pala çeker hayal ürünü kuvvetlere… Kahpedir düşmen, çörek çörek çöreklenir içimize…

Düşman kahpedir, ne olduğu belli olmaz… Ey cemaati müslümin diye başlar bazen; sözüm ona ayet ayet, sure sure zehir saçar içimize… Allahsızca Allah adına harekete geçirir herkesi… Sakal der, bıyık der, yalan der, haram der, zina der… Söyler ha söyler… Düşman, içimize çöreklenmiş yılan gibi kıvrım kıvrım…

Dolaşır ayaklarımızda, tökezletir. Bir kurt gibi çöker canımıza kemirir ha kemirir… Yalan söyletir, jurnal ettirir, zina ettirir, adam öldürtür, ocak söndürür…

Eyyy ben!... Düşmanı tanı… Rüşvet isteyen memur, insan hayatına önem vermeyen doktor, bozuk ilaç satan eczacı, zıpçıktı zengin, senin sefaletinle servet yapanlar, senin bir aylık kazancını bir anda kumara veren kumarbazlar, hava parası alan ev sahibi, eksik veren-pahalı satan esnaf, sanatına hile karıştıran işçi, millî davalar yerine kendi kör nefisleri için mücadele eden siyasiler, halkın olanı halka sormadan satıp savanlar, meydanlarda küfürlü konuşmalarla halkın da dilini bozanlar, sanatçıyım diyerek ortalıkta gezinen, sanat ve sanatın ruhundan zerre anlamayanlar…

Eyy ben!... Düşman, ayaklarının ucunda solucan gibi… Düşman, yüreğine çöreklenmiş yılan gibi… Düşman, gözünün önünde, yanıbaşında…


Arzu KÖK