14 Kasım 2014 Cuma

UYANMA ZAMANI; ARZU KÖK

                                                 UYANMA ZAMANI
ARZU KÖK
Büyük ulusların tarihinde o ulusları, hatta dünyanın kaderini değiştiren kahramanlar vardır. Bunlar daha çok kriz zamanlarında yaşadıkları uluslar tarafından yaratılırlar. Büyük kahramanlar, ulusların hayati dinamiklerini kendi benliklerinde toplayarak felaket anında yeniden doğuşun mucizesini gösterirler. Onlar adeta özel bir talihle doğmuş, ulusların kaderini yüklenmiş, bu kaderi, bir ‘ulusal sır’ gibi vicdanlarında taşıyan , ’misyon’ sahibi büyük adamlardır.
İşte Atatürk, son çağ Türk ve dünya tarihinde ortaya çıkmış, tarihin akışını değiştirmiş, bir devri kapatıp yenisini açmış bir liderdir. Hiç abartısız denilebilir ki müstesna bir kişiliktir.
Yola çıktığında karşısında parçalanmış bir vatan, yorgun, uçurumun kenarında bir ulus vardı. Bu ulusun vicdanında bulunan hürriyet, vatanseverlik ve kahramanlık duygularını çok iyi sezmiş ve harekete geçirmiştir. Böylece de birlik ve beraberliği sağlamıştır. Çok zor şartlarda halkı bir araya getirmeyi başarmış ve mücadeleye başlamışlardır. Genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla tüm Türk halkını yanına almış, onlarla birlikte savaşmış ve sonunda yeni bir ‘ulusal devlet’ kurmuştur: Modern Türkiye Cumhuriyeti. Ve bu Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli temel taşı Meclis açılmıştır önce.
Sivas Kongresi’ni yapmadan önce bile kafasında ulusal bir Meclis fikriyle hareket etmiştir. Özellikle İstanbul’un işgali ve 18 Mart 1920’de Osmanlı Parlamentosu çalışmalarını süresiz erteleyerek dağılınca bu fikir kesinlik kazanmıştır. Hemen ertesi gün Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal, illere, bağımsız birliklere ve kolordu kumandanlarına bir tamim göndererek Ankara’da yeni meclisin toplanacağını duyurmuştur. Ve bir ay sonra 23 Nisan 1920’de daha sonra adına Türkiye Büyük Millet Meclisi denilecek meclisi toplamıştır.
Daha sonra kendisine ‘Milletvekilliğine aday olacak mısınız?’ diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir. ’Ben sırf vatan ve ulusuma böyle bir an, her dakika bütünüyle bedenimi feda etmek amacıyla kutsal mesleğimden ayrılıp ulusun bağrına döndüm. Bunu yaparken sıradan bir ulus bireyi olarak elimden gelen her türlü fedakârlıktan geri kalmamak azmindeyim. Bununla birlikte tümüyle ulusumun genel iradesine boyun eğdim. Eğer ulus beni milletvekili seçme isteği gösterirse seve seve kabul ederim. Fakat kendiliğimden hiçbir fedakârlıkta bulunmam.’
‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ demiş ve halkın iradesi dışında hareket etmemiştir. Bu meclis ile birlikte Türk ulusunu daha da ilerilere götürmek, yıkılmış yakılmış ülkeyi yeniden inşa etmek mücadelesine girmiştir. İlke ve inkılâplarını tek tek gerçekleştirmiştir. Bunları yaparken de halktan uzaklaşmamıştır.
Atatürk sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmakla kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyetine şekil veren, dün olduğu gibi, bugün ve yarın da Türkiye’yi yaşatan ve yaşatacak olan temel fikir ve prensiplerin sahibi olmuştur. Bu anlamda da büyük bir inkılâpçıdır. İnkılâpları doğru anlaşılır ise Türkiye Cumhuriyeti her zaman dimdik ayakta durmayı başaracaktır. Zira bir ülke için gerekli her konuda fikir sahibi olabilirsiniz bunlar sayesinde.
2005 yılında Amerika’nın en ünlü ekonomistlerinden birisi ekonomi konusunda Türkiye’ye öneri sunarken şöyle diyor: ’Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk’ü örnek alsa yeter de artar bile. ’ Oysa bizim hükümetlerimiz Atatürk’ü örnek almak dururken, kendilerine dış mihraklardan akıl hocası buluyorlar. Onlar da bunu kaybetmemek adına -Hani Türk halkı uyanır da bizden fikir almayı keser de amaçlarımız yarım kalır- Türkiye’ye ve Türk halkına Atatürk’ü unutturma gayreti içerisine girdiler. Önünde böyle bir örnek varken yeniden ayaklanabilir bu ulus zira. Böylece de amaçlarına bir kez daha ulaşamamış olurlar. Bu nedenle de halka Atatürk'ü unutturmak ve onun değer verdiği kurumları yıpratma çalışmaları hız kazanmış durumdadır.
‘‘İzmir kurtulmuş, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara’ya hareket edecekler…
Trene binerler ve kompartımana çekilirler. Ertesi gün, yaveri Atatürk’ün kompartımanının kapısını çalar. Atatürk yorgun, bitkin bir halde kravatını yıkamaktadır. Yaveri; ’Paşam bu ne hal, hiç uyumadınız herhalde, neden böylesiniz?’ der.
 ‘Çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz, kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, uyuyamadım kalktım.’der. Yaveri:
‘Aman Paşam! Birimize haber verseydiniz, hemen size yastık ve battaniye getirirdik.’ der.
Ve bir ülke kurtarmaktan yeni dönen tarihi komutan, tarihi bir cevap verir:
‘Geç fark ettim, hepiniz en az benim kadar yorgundunuz, hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil, milletimin rahat uyumasıdır.’ der.’’
Gerçekten de bugün rahat uyuyabiliyorsak onun sayesinde. Ülkeyi karanlığa sürüklemek istiyorlar. Ancak yetmedi mi bu kadar uyumak? Büyük tehlike altındayız fark etmiyor musunuz?
Ankara’da büyük bir istihbarat üssü kuruldu.  Her türlü istihbarat çantada keklik artık…
Genelkurmay eski başkanı dahil bir çok asker yok yere tutuklandı. Pek çok asker istifa etmek zorunda bırakıldı. Ordu artık bazı çevrelerin istediği konumdadır. Yani ordu tamamdır…
Adalet Bakanı’nın açıklamasına göre arabuluculuk denilen bir sistem geliyormuş yani bir anlamda kadılık sistemi. Bu durumda yargı da tamam…
Yabancılara toprak satışı üç hektar ile sınırlı iken bu yeni mütekabiliyet yasasına göre 30 hektara çıkarılıyor. Vatan topraklarının parça parça satışı da tamam…
Tüm komşularımızla kavgalı durumdayız. “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi rafa kaldırıldı. Ülke parçalanmanın eşiğine geldi.
GDO’lu ürünler sayesinde zaten çocuklarımız geçmişlerini unutmuş, unutturulmuş olacaklar. Gerçi bu durumu yaşıyor olsaydı HİTLER “Ben nasıl düşünemedim?” diye çok üzülürdü ama artık düşünülüyor, düşünülmekle de kalmayıp uygulamaya da geçirildi. Yeni insan tipi de tamam…
Sermaye istediği gibi at koşturuyor, her dediğini yaptırıyor. Çalışanlar, halk açlıktan, yoksulluktan inim inim inliyor. İşçi ölümleri her geçen gün artıyor. Sistem tamam…
Düşünmek, düşündüğünü özgürce ifade etmek, yazmak, yayınlatmak en büyük suç.
Şimdi söyleyin bu gidişin sonu neresi?
Hala uyumaya devam mı?

7 Kasım 2014 Cuma

Zeytin Ağaçlarına Kıymayın!...

Zeytin Ağaçlarına Kıymayın!...
Arzu KÖK
“Manisa'nın Soma İlçesi Yırca Mahallesi'nde, yapılacak olan termik santralin kurulacağı alandaki zeytin ağaçları, bu sabaha karşı dozerlerle söküldü. Engel olmaya çalışanlar ise tartaklandı. “ Termik santral için yüzyıllık zeytin ağaçları sökülüyor, insanlar dövülüyor. Doğaya ve insanlığa ihanet değil de nedir bu?

Zeytin ağacı = Ölmez Ağacı = Sonsuzluğun Simgesi olarak adlandırılır bu ağaç. 3 büyük dinde geçen Zeytin Ağacı için söylenen ilk Latince cümle:  “olea prima arborum umnium est” yani “Zeytin bütün ağaçların ilkidir” Ve o,  yeryüzündeki ağaçların en uzun yaşayanıdır. İnsanlığın yaralarını iyi edecek merhemdir o. Lezzetli, bol enerjili besin maddesidir. Ve Karanlıkları aydınlatacak bir alevdir. 

Herkül’ün silahı  “Zeytin Dalı”ndan yapılmıştı. Zeytin Ağacını kesmek günahların en büyük olanıydı. Mısırlıların zeytin ağacının yapraklarını ezerek elde ettikleri, krallarını mumyalamakta kullandıkları kıymetli yağ... Sezar’ın Tacı da Zeytin dalındandı. Yapılan müsabakalarda kazanan sporculara Zeus’un kutsal korusundan alınan Zeytin Dallarından yapılan taç takılırdı. Ayrıca Kazanan Atletlere 140 Amfora Zeytinyağı verilirdi. Zeytinyağı, maddi zenginlik ve sağlık kaynağıydı. 

Yaşamın sürekliliğini gösteren ağaç... Barış, sevgi, dostluk, sağlık, zafer, ölümsüzlük, bilgelik, akıl, başarı ve adalet simgesi... İşte bu yüce ağaç, gövdesi kurusa bile köklerinden yeniden filizlenir. Ve yaz - kış daima yeşildir zeytin ağacı...

Hâkimler Kitabı'nda geçen bir öykü, ağaçların kendilerine kral seçmek için ilk olarak zeytin ağacına başvurduklarından bahseder: "Vaktiyle ağaçlar, kendilerine kral meshetmek için gittiler ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol. Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allah'ın ve insanın bende sena ettikleri (övdükleri) yağımı bırakayım ve ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?" Zeytin ağacından "hayır" yanıtını alırlar. Çünkü o insanlığa hizmeti görev kabul etmiştir. Başka şeyde gözü yoktur. Şimdi ise bu kutsal ağacı kesmek için, üstelik doğaya aşırı derecede zarar verecek, doğanın ve o bölgedeki belki de insanların yok olmasına neden olacak bir Termik Santral için kıyılıyor bu ağaçlara. Değer mi?

Tapusu köylülerin elinde olmasına rağmen zeytin ağaçlarının olduğu araziler köylü geçişine engellenmiş. Zeytin ağaçlarına ve arazisine sahip çıkmak isteyen köylü ise darp edilmektedir. Üstelik devlet buna seyirci kalmaktadır. Arazisine sahip çıkmak isteyen köylü darp ediliyor bir de kelepçeleniyor, hukuk ayaklar altında çiğneniyor ve devlet sessiz. Şirket nasıl ve hangi gücü arkasına almış ki böyle pervasızca hareket edebiliyor? Ahmet Arif’in şiirinde dediği gibi Yırca’da taşları bağlamışlar, köpekler başıboş geziyor. 

Soma’da tam bir hukuksuzluk hali, yargısal körlük yaşanıyor. Acele kamulaştırma, bütün her şeyin mutlak kararı gibi gösteriliyor. İlçe Tarım Müdürlüğü, kendilerinin zeytin kesme izni vermediğini söylüyor. Soma ve Manisa belediyeleri, bölgenin planlarında tarım alanı olarak geçtiğini belirtiyor. Yani orada ancak zeytincilik yapabilir deniyor. Ancak vali, kaymakam, savcının tutumu nedeniyle jandarmanın da elini kolunu bağlayan bir idari zafiyet var. Devlet köylüye sahip çıkmıyor. Oysa Atatürk “Köylü milletin efendisidir” demişti. Ve bugün gelirken “Milletin hizmetkârı olacağız” sloganı gelenler milletin efendisi köylüye her türlü eziyeti ve zulmü reva görüyor.

O bölge 1. sınıf tarım arazisi olarak geçiyor. Soma’nın oksijen kaynağı aynı zamanda o zeytin ağaçları. Şimdi onları keserek o bölgeyi nefessiz bırakmak, hatta daha da beteri yok etmek istiyorlar.  Bu şirket ve diğerleri yaşamı tehdit ediyorlar ve devlet bunlara kol kanat geriyor. Bu güzelim ülkenin doğası ve insanları yok olsa kimsenin umurunda olmayacak gibi.  Umarım ki bu gidişe bir son verilir. Termik santralı yerine neden rüzgar santraları yapılmıyor? Neden doğaya, insanlara zarar vermeyecek yöntemler devreye sokulmuyor? Bu güzelim ülkeden ve insanlarından bu kadar mı nefret ediliyor?

İlerleme zannediliyor bu yapılanlar. Oysa asıl ilerleme doğaya tek bir zarar vermemektir. Evet elektrik üretilmelidir ama tek bir ağaç kesilmeden, tek bir nehir yok edilmeden. Ki doğa bize bunu yapmamız için türlü imkanlar vermiş. Rüzgar enerjisinden faydalanabiliriz. Güneş enerjisinden faydalanabiliriz. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili, dalgalardan faydalanabiliriz. Ama ne yapılıyor ülkemizde ha bre termik santral açılıyor, yapılıyor. Üstelik termik santrallerin doğaya, bulunduğu bölgedeki insanlığa zararları bilinmesine rağmen.

Unutulmasın ki kesilenler zeytin ağacıdır ve mitoloji zeytin ağacına zarar verenlerin kaderini çok iyi anlatmıştır. Rant uğruna insanlığa ve doğaya zarar verenler kendilerine ve çocuklarına da büyük zararlar verdiklerinin farkındalar mı acaba? Zeytin ağaçlarını kesmeyin efendiler. Doğaya kıymayın. Köylülere kıymayın efendiler…