15 Temmuz 2021 Perşembe

Batan Gemi - Arzu KÖK

 Batan Gemi

“Batan Gemi” isimli bir kitabım çıktı İzan Yayıncılıktan. Satışlar internet üzerinden yapılacak. Bu kitapta çeşitli gazetelerde yayınlanmış köşe yazılarımdan bir kısmını derledim. Bu kitaba ismini veren yazımı sizlerle paylaşmak istedim.

“Çocukken basittik hepimiz. Dünya komik bir gerçeklik, hayallerimiz ise oyunlarımızın bahanesiydi. Sokaklarda ağaçlar ve yollar, evlerde ise kahkahalar ve rüyalar yaşardı. Sonu olmayan masallar anlatırdık birbirimize hiç sıkılmadan. Zaman diye bir kavram yoktu bizler için. Herkes çok büyük, ölüm ise imkânsızdı.

Sonra bir gün, korkular doldu evlerimizin odalarına. Yalnızlık, çaresizlik, sessizlik gibi kavramları da getirdi yanında. Bombalar düşlerimizin üzerine düştü, dinamitler ise tutkularımızı uçurdu. Yaşama nedenimiz mecburiyet oldu. Sanki bir anda her şey, herkes değişti. İkiyüzlülük kol gezer oldu etrafta.

Aslında çocukların masallara duyduğu ihtiyaç ne kadar büyükse yetişkinlere anlatılmaya kalkışılan masalların tehlikesi de o kadar büyüktür. Ancak bu tehlike genelde görünmez olur. Ve bizlere süslü kelimelerle sarmaladıkları inançları, öğretileri, akımları pazarlamaya çalışırlar. Bu sayede de gerçekleri gözlerimizden kaçırmaya çalışırlar. Eğer bize bunları yapanlar kapsamlı bir projenin parçası olmasalar bile bizleri yanılttıkları için suçludurlar ya da kendilerine zarar verecek ölçüde saftırlar… Tabii biz saf olduklarına nedense bir türlü ihtimal veremiyoruz.

Her inanış kendisine inanmayanları dışladı, her propaganda karşısındakinden nefret etti, her öğreti bir diğerini reddetti. Yani bu dünyada hiçbir din, ırk, futbol takımı, politik parti bütün insanların ihtiyaçlarını karşılayacak kadar onurlu olamadı yazık ki.

Bilmem fark ettiniz mi ama seçilmemiş liderler milyonlarca insanı sadece dinleri ve ırkları yüzünden insanlıktan çıkardılar. Onları istedikleri gibi yaralayıp, işkence ettiler, hapse attılar…

Bilmem fark ettiniz mi ama dünya buldukları bombalara kendi isimlerini veren aptallar ve bu bombaları geleceğe yatırım için kullanan aptallar tarafından yönetiliyor…

Bilmem fark ettiniz mi ama artık herkes hayatını günü gününe yaşıyor ve fazladan birkaç gün için yeterli oluyor nefes almak…

Bilmem fark ettiniz mi ama, hava ve su da dahil bütün kaynaklarımızı tüketmiş olarak ölüyoruz…

Bilmem fark ettiniz mi ama böyle giderse artık bir yarın olmayacak…

Bilmem fark ettiniz mi ama Tanrı bugün yaşıyor olsaydı bu şartlar altında belki de ateist olmak zorunda kalırdı…

İşte tüm bunları gördükçe:

 

Parçalanmış bir bayrak gibi sallanıyor başım,

Yüreğime çakılmış bir mızrağın ucunda

Acılar, yenilgiler ve kuşatılmış insan sesleri;

Yükseliyor ha bire bu uçurumlar dolambacında

Dipçikle ezilmiş çığlıklar, çiğnenmiş grev bildirileri

Bir toplu iğneyle boynuma asılan suçlu bilinç

Hayır, tüm soruların yanıtını biliyorum aslında

Üzerime çevrili silahların namlusunda sallanıyor;

                                                      tutku ve erinç

Bu zincir, bu kelepçe, bu zindan bana göre değil

Benim bu ölüm şenliğinde yerim yok

“Geri verin ülkemi” başka ne söyleyebilirim

Oysa ne az şey istiyorum kendime.

Kızgın bir sacın üzerinde yürür gibiyim,

Sessiz gökyüzü sesimi tanıyamıyor artık

Kime sorsam “susmak gerek” diyor

Kime sorsam bir türlü anlayamadığım şeyler

                                                      söylüyor bana

Aklım kuşkuyu taşıyamıyor artık

İnci boncuktan yapılmış bir kolye gibi

Takıyorum boynuma hayatı.

Bu batan geminin son yolcusu ben değilim elbet…”

Arzu KÖK

12 Temmuz 2021 Pazartesi

Geleceğini Vuran Ülke - Arzu KÖK

 Geleceğini Vuran Ülke

Geleceğini Vuran Ülke isimli yeni kitabım İzan Yayıncılık aracılığıyla basıldı. İnternet üzerinden satışa sunuldu. Bu kitapta 1921-2021 arazında öldürülen öğretmenlerimiz toplu halde bir kaynakta bulunsun istedim. Sizlerle kitabımın önsözünde yazdıklarımı paylaşmak istedim. Tarihe bir not düşmek istedim bu eserle ve dilerim ulaşır amacına.

“Eğitim, insanın doğumu ile başlayan ve ölümüne kadar devam eden bir süreçtir. Bu süreçte insanlara çeşitli bilgi, beceri, tutum ve değerler kazandırılır. Günümüzde eğitim kalkınmanın en önemli gücü olarak kabul edilmiş, ekonomik ve toplumsal gelişmenin ancak eğitim yoluyla olabileceği daha iyi anlaşılır bir duruma gelmiştir. Günümüzde eğitimi bir sosyal sistem olarak gören bilim adamları, bu sistemin üç temel öğesinin öğrenci, öğretmen ve eğitim programları olduğunu kabul etmektedir.

Öğretmenlik mesleği, insanlık tarihi kadar eskidir. Toplu olarak yaşamanın söz konusu olduğu yerde, bireyler arasında sürekli bir etkileşim ve bilgi alışverişi vardır. Eğer bilgiler daha deneyimli, nesilden nesile doğru bir plan ve program içinde aktarılıyorsa yapılan faaliyet öğretmeyi kapsar. Öğretme ise öğrenme ile mümkündür.

Öğretmenlik bir mesleğin adıdır ve insanın var oluşu ile birlikte bu meslek vardır. Öğretmenlik, bir milletin, bir devletin geleceğini hazırlama sorumluluğunu taşıyan bir meslektir. Öğretmenlik mesleği yetişmekte olan nesli, ailesi, çevresi, milleti, devleti ve vatanı için daima yararlı, yapıcı, yaratıcı iyi bir insan ve iyi bir vatandaş olarak yetiştirme sanatıdır. Öğretmenlerin yetiştirdiği bu insanlar, ailesini ve milletini mutlu kılar, yurdunu kalkındırır ve devletini güçlendirir. Bu bakımdan milletimizin geleceği öğretmenlerin mesleğinde göstereceği başarıya bağlıdır.

Yurdumuzda, öteden beri öğretmenlerin toplumu ileri götürecek olan etmenlerden biri olduğu, büyük bir görev karşısında bulundukları ileri sürülmektedir. Toplumun sosyal kültürel, ekonomik ve teknolojik gelişmesini sağlayacak öğretmenlerdir. Çünkü yurdumuzun kalkınması ve milletimizin refah ve mutluluğu öğretmenlere ve öğretmenlerin yetiştireceği nitelikli insan gücüne bağlıdır. Yani öğretmenlik mesleği, bir milletin kaderini tayin eden bir meslektir.

24 Haziran 1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre de öğretmenlik, “devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.”

Eğitim ve öğretim hizmetlerinde asıl olan öğretmenliktir. Öğretmenlik, devletin bir kamu görevi olan eğitim ve öğretimi üstlenen meslektir. Öğretmenliğin eğitim ve öğretim hizmetleri arasında, önceliği ve üstünlüğü vardır. Başka bir deyişle, öğretmenlikten farklı olan eğitim ve öğretimde yöneticilik yapmak için de önce öğretmen olmak gerekir, yöneticilik geçicidir, öğretmenlik ise asıldır. Çünkü eğitim sisteminin başarısı, temelde sistemi işletip, uygulayacak öğretmenlerin ve diğer eğitim personelinin niteliklerine bağlıdır. Hiçbir eğitim modeli, o modeli işletecek personelin niteliğinin üzerinde hizmet üretemez. Bundan dolayı, bir okul, ancak içindeki öğretmenler kadar iyidir denilebilir.

Öğrencisini oyuna katabilmek adına sırtına alan öğretmenlerin maaşları açısından Türkiye, Ekonomik Kalkınma ve İş birliği Örgütü (OECD) verilerine göre, 33 ülke arasında 27. sırada yer alıyor. Hesaplamalara göre, Türkiye’de en üst düzeyde görev yapan bir öğretmen, halen net 5 bin 634 lira maaş alıyor. Yoksulluk sınırı dayanmış 7 bin liraya. Gel de geçin bakalım bu parayla, tüm ihtiyaçlarını karşıla.  Temel tüketim maddelerinin dışında kültürel etkinliğe katılarak kendisini sürekli yenilemeye parası yetmiyor eğitim emekçilerinin.

Bir de şöyle bir durum var ki 2002'de MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay %17,18 idi. Bu oran 2019'da %4,88’e, 2020'de ise yüzde %4,65'e düşmüş durumda. Bu bütçeleri sizler hazırladığınıza göre bir sorun varsa da bu sorunun temeli kim?

Hani derler ya bir kurbağayı soğuk suya koyup ateşte kaynatırsanız kaçmaz, hissetmeden yavaş yavaş ölür. Yazık ki ülkemizde öğretmenler de kurbağa gibi ateşin üzerindeki suya konmuş durumdalar.  Yavaş yavaş ölmeleri bekleniyor. Ama tüm bunlar hiç göze görünmeden, öğretmenlerin yaptıkları görevin kutsallığından söz edilecek yeniden… Öğretmenin o kutsal görevi yaparken yaşadıklarından bahsedilmeyecek çoğu yerde.

Bu nedenledir ki bunca öğretmen öldürülmüştür yıllardır. Öğretmeni rejimin baş düşmanı olarak gördükçe de bütün bunlar da ‘umuru adiyeden’ oluyor ne yazık ki. 1920-2021 yılları arasında katledilen öğretmenlerin listesini bir ibret simgesi olması nedeniyle verdik. Öğretmenin kim olduğu ve ne için öldürüldüğüne bakmadan hem de. Çünkü öğretmen öldürmek, sebebi ne olursa olsun haklı gösterilebilecek bir şey değildir.”

                                                                             Arzu KÖK