22 Nisan 2014 Salı

Mümkün mü?.. ARZU KÖK

Mümkün mü?..
işte erivan metrosu ve ermenistan
Bir zamanlar yolsuzluk haberleri az gelirdi, şimdi olmazsa olmaz bir kural oldu. Bir zamanlar üst düzey bir devlet görevlisinin yolsuzluk yaptığı söylentisi yıllarca konuşulur, yetkili aklansa bile konu kapatılmaz, uzun tartışmalara konu olur, tarihe geçerdi. Şimdilerde ise yolsuzluk o kadar doğallaştı ki yetkililer “Sakın kurcalamayın” diyor ve olay kapanıyor.

Bir zamanlar bakanın resmi arabasına eşini bindirip bindirmediği, bir bakanın dış geziye kaç bavulla gidip kaç bavulla döndüğü tartışılırdı. Şimdi ise “ Üzerinde durmaya değmez” denilerek kapatılmaya, unutturulmaya çalışılıyor. Bir zamanlar yolsuzluk olayları birkaç senede bir ortaya çıkar ve büyük dalgalanmalara yol açardı, şimdi neredeyse her gün ortaya bir yolsuzluk çıkıyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor, üstelik adı yolsuzluğa bulaşanlara iltifatta sınır tanınmıyor.

“Bize ne oldu böyle?” diye bir an durup düşünmek bile olanaksız, çünkü biliyor musunuz düşünmek bile yasak. Kafanızdaki jandarmalardan kurtulsanız bile, düşündüklerinizin ancak küçük bir bölümünü yazabilirsiniz. – Düşünmeyi kişisel ve özel bir eylem olarak da algılamamak gerekir. Bireyin düşünmesi bile toplumsal bir süreç içinde olanaklıdır belki ama düşünmenin toplumsal kanallarını köreltirseniz, bireyin kafasını da cendereye almışsınız demektir.- Görünüşe göre toplumumuzda geçerli olan iki güç kaynağı var: Düşünce ve para. Düşünürün düşüncesi susturuldu, şimdi sadece paranın sesi duyuluyor ve hükmü geçiyor.

“Bu nasıl böyle oldu?” diye sormanın da pek anlamı yok bence. Asıl sorulması gereken soru: “İçinde yaşadığımız ortamın verileri göz önüne alındığında bunun böyle olmaması mümkün müydü?” Burjuvaziyi dengeleyecek bütün güç merkezlerinin yerle bir edildiği bir ortamda yolsuzluğun olmaması mümkün müdür? Dernekler, sendikalar, siyasi partiler ve tüm kitle örgütleri sıkı bir denetim altındaysa büyük para sahiplerinin gücünü kim dengeleyecek ve denetleyecek?

Devletin irice bir şirket olarak görüldüğü, devletin tek amacının kâr sayıldığı, bu kârın da ancak güçlülük temeline göre paylaşılabileceğinin veri olarak kabul edildiği, “Bırakınız yapsınlar” ilkesinin bile değil; “Bırakınız ezsinler, sömürsünler, semirsinler” ilkesinin geçerli sayıldığı, insanlarda “Köşeyi dönmenin” dışında hiçbir idealin bırakılmadığı bir ortamda yolsuzluğun olmaması mümkün mü?

Yasaların ciddiye alınmadığı, insanların yasalardan önce geldiği, yolsuzluk soruşturması sırasında bile yasaların çiğnenebildiği, Anayasanın baş uygulayıcısı olması gereken parti liderlerinin ve Başbakanın Anayasaya aykırı bir “Geçiş döneminden” söz edebildiği, Anayasaya aykırı olmasına rağmen TRT’nin reklam şirketi mertebesine indirildiği, yasaların sadece rahatsız edici birer engel olarak görüldüğü bir ortamda yolsuzluğun olmaması mümkün mü?

Önümüzde sergilenmekte olan ekonomik, yasal ve toplumsal bir değişim var.  Bu değişim  çok derinlere iniyor ve toplumun yapı taşlarını bozuyor. Büyük bir deprem yaşıyoruz hep birlikte ve bu depremin sonuçları yazık ki çok sarsıcı olacaktır…

Arzu Kök