17 Kasım 2015 Salı

Mahşere Çok Yok... - Arzu Kök

MAHŞERE ÇOK YOK…

Yokların içinde var olma savaşı vermeye çalışan bir nesil yetişiyor. Çağın gereklerine uygun birer birey olma azmi içindeler, duyurmak istiyorlar seslerini. Bağırıyorlar… Ama duyulmuyor sesleri… Olaylara duyarsız olmadıklarını haykırıyorlar…. “Biz kardeşiz…” çığlığı yükseliyor her birinden ve “Bu anlamsız çatışmaları yaratıp ayırmayın bizi birbirimizden” diyorlar. 

Kişi başı düşen gelirin Türkiye’de bir gecede arttığı haberleri varken bir tarafta diğer tarafta her gün evine aç giden veya gidecek bir evi dahi olmayan insanlarımızın sayısı gün be gün artıyor.

Yürekler atmıyor, vicdanlar suskun. 

Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki paha biçilmez. Yüzyıllardır toprağında dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin her bireye insan olma hakkını veren hoşgörü kültürünü hep yaşatan ve hep yaşatacak bir coğrafya bizimkisi… Yeter ki yürekleri vicdansız, saflıktan uzak hareketlerinizle daha da fazla kirletilmesin... 

İnsanların en mahremi olan vicdanlarına, kalplerine daha fazla kin tohumları serpmeyin… 

Herkesin ağzında bir taraf olmak söylemi… Taraf olmak… O taraf bu taraf… Ben bu topraktan bu akarsudan, bu ovadan, Anadolu’nun en ücra köşesinde bile sofrasında ki bir dilim ekmeğini pay etmekten kaçmayan Hüseyin amcamdan, Ayşe ninemden, Laz teyzemden, öğrencilik dönemizde birlikte açlığı paylaştığımız Kürt kardeşimden, Çerkez arkadaşımdan tarafım… “Ne mutlu Türküm” diyenden tarafım…. 


Çekin elinizi dinimden, çekin elinizi Cumhuriyetimden, tarihimden… Yeter artık… 

Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan uçsuz bucaksız tarihimize baktığımızda bu halk hep haktan, hep doğrudan, hep vicdandan yana olmuş ve öyle de devam etmeli.

Bir tarafta rozet Atatürkçüleri, bir tarafta BOP’ un İslamcıları…

Bu toprağın insanının kimseye ihtiyacı yok. Kendi içinde tüm sorunlarını çözer yeter ki tek yürek, tek bilek olsun. Yürekleri tarafçılık oyunlarıyla kimse bölmesin ne olur; samimiyetleri, vicdanları, saflıkları kirletmeyin daha fazla.

Kur’an-ı Kerim’de ilk ayet “oku” der ama okumak, araştırmak, hayatı sorgulamak bir yana dursun İslam’ın akıl bilgi yönünü bir yana bırakanlar bugün İslam’ın iman yönünü, vicdan yönünü de çoktan unutmuş görünmekteler yazık ki… 

Hangi İslam hangi vicdan yanı başında Irak’ta, Filistin'de, Suriye'de binlerce insanın, daha yaşına girmemiş bebeklerin ölümlerine ses çıkarmaz… Ankara'da, Kobane'de, Suruç'ta, Fransa'da, hunharca katledilen insanlara sesini çıkarmaz...  AB ve ABD dayatmalarına boyun eğer. Çıkarılan yasalarla vatanın elden gitmesine göz yumar. Sosyal güvenlik yasasıyla halkını daha da ezen bir anlayışın nasıl bir vicdanı var ki?...

Yaptıkları her işte din kurallarından dem vuranlara; vicdanlarda yaşanan dinimizi her anlamda kendi siyasetleri için kullananlara hatırlatmak isterim; elbet herkes bir gün o musalla taşına yatacak ve o kabre konacaktır. 

Mahşer günü orada siyasi güçleri, evleri, villaları, uçakları sorulmayacaktır… Benlerin, bizlerin toplu iğne başı kadar dahi olsa helal etmediğimiz haklarımız sorulacaktır. 

Mahşere çok yok….

Arzu Kök

9 Kasım 2015 Pazartesi

Bir Çocuk ve Atatürk - Arzu Kök

Bir Çocuk ve Atatürk


Bir ilköğretim öğrencisi okuldaki duvar gazetesi için bir yazı yazmış. Çok hoşuma gitti doğrusu. Bu nedenle de sizlerle paylaşmak istiyorum. Farklı bir bakış açısı, ancak çok güzel olmuş doğrusu.

 ‘’Bu ülkede yaşayan her insanın bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan, ATATÜRK…
Gençliğinde kot pantolon giyememiş…

Sevgilisinin elinden tutup, hasılat rekorları kıran bir sinema filmine gidememiş…

Padişah ona Trablusgarp Cephesi’nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş…

Halkına bağımsızlık fikirlerini anlatabilmek için, kortej eşliğinde mercedeslerde gezememiş Anadolu’yu…

Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basarken ayağında spor ayakkabıları ya da kovboy çizmeleri yokmuş…

Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren, mini etekli ponpon kızlar da yokmuş…

Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir’de denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar…

Ülkesinde yapacağı devrimleri unutmamak için not alabileceği bir cep bilgisayarı olmadığı gibi kendisine yapılacak suikastı haber alabileceği bir cep telefonu bile yokmuş…

Atatürk için üzülüyorum doğrusu. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Paşa için Safiye Ayla’dan bir istek parçası isteyemeden gitti…

Lozan Zaferinden sonra veya Cumhuriyet’in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı…

Evinin balkonuna çıkıp bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı…

Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip rock yapmak, babasının mercedesini alıp şöyle bir Emirgan turu yapmak dururken….

Bunları yapmadı ATATÜRK…

Keyif çatmadı…

Tüm hayatını ülkesinin kurtuluşuna adadı…


İşte onun için büyük adamdı ATATÜRK…


Ülkesi tehlikedeyken ‘Beni ne ilgilendirir ya ülkenin başındakiler düşünsün. Ben rahatıma bakarım. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.’ da diyebilirdi. Ama o böyle demedi. Ülkesi ve insanı için ne gerekiyorsa yaptı ve çok da başarılı oldu. Ona minnettarız.”

Ancak günümüz Türk Gençliği’nin de artık uyanması ve olan bitenlere dur demesi gerekmektedir. Zira Atatürk onlara emanet etmiştir geleceği. O halde yapılması gereken mücadele etmek ve emaneti kanımızın son damlasına kadar müdafaa etmektir. Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 77. yılında ona verdiğimiz sözleri yeniden hatırlamalı ve o doğrultuda çalışmalıyız…

Arzu Kök