Ankara Demiryolları Müzesi
Maliye Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
(TCDD) ile Toplu Konut İdaresi (TOKİ) arasında yapılan protokolle Ankara Garı
ve çevresindeki tüm taşınmazlar Maliye Bakanlığı`na devredildi. Protokol ile
TCDD Müze ve Sanat Galerisi`nin de bulunduğu alana inşaat TOKİ tarafından
yapılacak ve yapılarla birlikte alan Hacı Bayram Veli Üniversitesi`ne
devredilecek. 18 Ocak tarihinde Demiryolu Koordinasyon Kurulu`nda (DKK) alınan
toplantı kararında TOKİ`nin hizmet karşılığında yapması düşündüğü yapıların
cami, kreş, misafirhane ve hizmet evi olduğu bildiriliyor.
Oysa Ankara Garı ve çevresi bizim hafıza mekânlarımızdan
biridir. Milli mücadele için Mustafa Kemal Ankara’ya geldiğinde 27 Aralık
1919’da istasyondan giremedi. Ancak Dikmen sırtlarından girebildi. Çünkü o gün
istasyon, işgal güçleri tarafından işgal edilmiş ve ulaşım sağlanamıyordu. Ankara Garı Milli Mücadelenin başarısının,
Ankara’nın başken oluşunun merkezidir. Bu nedenle sonsuza kadar bir abide
niteliğinde korunmalıdır. Ankara Garı ve çevresi sit alanı olarak ilan edilmeli
iken modern mimarinin bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor.
Ankara Garı’nın bir bölümünün devredilmesi, müzenin
kapatılması siyasal İslam’ın ideolojik bakış açısının mekâna yansımasından
başka bir şey değildir. Bugün kapatılan
TCDD Müzesi moderniteye ve Cumhuriyete açılan kapıların kapatılacağının
göstergesidir. Böylelikle de Türk halkının kendi tarihiyle bağlarının
koparılması adına çalışılıyor. İşin ilginç tarafı seçim süreci içerisinde
kapatılması ki bu toplumda oluşacak tepkilerin hızını yavaşlatacaktır
düşüncesidir sanırım. Bir de 10 Ekim Katliamı’nda kaybedilenler adına yapılması
planlanan “Demokrasi Anıtı” da
engellenmiş olunuyor böylece.
Yazık ki demokrasiyi tramvaya benzetenlerin son durağı
Ankara Garı oldu. Oysa buradan ötesi yoktur. Yangından mal kaçırmak diye buna
denir yazık ki…
Sizlerle Ankara Garı ve Müzesinin önemini anlatan iki yazı
paylaşacağım. Evet yazı çok uzun olacak ama bizim için önemini yeniden
anımsatmak ve bu yapılanlara birlik olup izin vermemek adına mücadeleye
girişmenin fitilini ateşler belki de düşüncesidir bendeki…
İlk yazı Reşat Yamaner imzasıyla 1951 yılında Demiryollar
Mecmuasında yayınlanan “Demiryolu Müzesi
İhya Edilmelidir” başlıklı yazı, diğeri ise Ümit Sarıaslan imzalı imzalı “Demir Ağlardan Örümcek Ağlarına”
isimli 2004 yılında yayınlanmış bir kitaptan aldığım Münevver Oğan tarafından
müze müdürü Servet Sarıaslan ile yapılan “Kurtuluş
Savaşı’nda Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi” başlıklı eseri… Bu
eserlerden küçük alıntılar da yapabilirdim ama bunların bir bütünlük içerisinde
okunmasından yanayım. Umarım okursunuz…
"Demiryolu Müzesi İhya
Edilmelidir"
Reşat Yamaner
Demiryolu müzesinin "geçici" kaydıyla
Haydarpaşa'da ilk kuruluşu, Bayındırlık Bakanı Behiç ve Devlet Demiryolları
Genel Müdürü Haşim Beyler zamanında, 1928 yılı Nisan ayındadır. Burada
toplanacak olan eşya, "müze" biraz daha geliştikten sonra "yakın
bir gelecekte" Ankara'ya taşınarak, "inşa edilecek mahalli mahsusa
vaz ve erbabı meraka küşat" edilecekti (bu iş için yapılacak özel bir yapıda
meraklılarına açılacaktı). Bu konuda teşkilata gönderilen yönergede (tamimde):
"Memleketimizde milli bir meslek halinde vücut bulan ve
günden güne tevessü ve taazzuv eden (genişleyen ve kurumlaşan)
demiryollarımızın kıymetli hatıralarını muhafaza ve demiryolu mensubininin
(çalışanlarının) tarzı mesailerini ve memleketteki terakkiyatı (ilerlemeyi)
tesbit edecek ve daima yaşatacak olan bir demiryol müzesi kurulması"nın
ehemmiyetine işaret ve bütün daire ve şubelerle demiryolu memur ve
müstahdemleri müzenin zenginleştirilmesi için mesaiye davet ediliyordu.
Yukarda sözü edilen teşebbüs tarihinden bugüne kadar (1951)
yirmi beş yıla yakın bir zaman geçmiştir. Bundan beş-altı sene önce
Haydarpaşa'daki hareket kursuna mümeyyiz (sınav görevlisi, ayırtman) olarak gönderildiğim
sıralarda, kursun o zaman bulunduğu en üst katta dar bir salona üst üste
yığılmış, toz toprak içinde mühmel (boşlanmış, kendi başına bırakılmış), ve
perişan bir durumdaki müze eşyasını görmek fırsatını bulmuş ve bu yürekler acısı manzaradan içim sızlamıştı. Bu boynu bükük
eşya arasında Türk demiryolculuk tarihinin binlerce lira pahasına da olsa bir
ikincisi temin edilemeyecek değerde hatıraları vardı. Bunların ilk kuruluşundan
beri düzgünce tutulmuş bir envanteri (dökümü) ve bu envantere göre müzeyi
yekdiğerine (bir başkasına) devreden sorumluları var mıydı? Bugün (1951) bu
demiryolu müzesi çekirdeğinden elde kalan bakaya (artık) nerelerde ve nasıl bir
durumdadır?
Bilmiyorum ve içimi bir kere daha sızlatacak bir cevap almak
endişesiyle sorup öğrenmekten adetâ çekmiyorum. Bizde birçok iyi
başlangıçların, hayırlı kuruluşların Batı âleminde olduğu gibi zamanla
tamamlanarak gelişecek yerde, şahsa bağlı alâka ve gayretlerin günün birinde
kesilivermesi yüzünden akim (sonuçsuz) veya hiç değilse mühmel (boşlanmış) ve
metruk (bıra-kılmış) kaldığı az rastlanan olaylardan değildir.
Yalnız milli veya mesleki anane (görenek) ve hatıraları
yaşatmakla kalmayarak nesiller boyunca gitgide fazla ilgi çekecek bir okul rolü
oynayan müzelerin medeni bir süs veya toplumsal bir lüks mahiyetinde olmayıp
hakiki bir lüzum ve ihtiyaca tekabül ettiği (karşılık geldiği) rahmetli [Osman]
Hamdi ve Halil Edhem Beylerden beri geçen yüz yıla yakın zaman içinde
memleketimizde de iyice anlaşılmış bulunmaktadır.73 Ankara ve İstanbul'da
kapılarını dosta düşmana şeref ve iftiharla açtığımız çeşitli müzeler arasında,
niçin birçok memleketlerde olduğu gibi bir demiryolu müzesi de yer almış
bulunmasın?.. Bugünkü şartlar altında böyle bir müzenin hemen kurulup
açılmasına imkân bulunamasa bile yarınkileri bu imkândan mahrum etmemek için
bugünden hazırlıklarına başlamak lazımdır.
Demiryolu müzesinin ihyasını (yeniden canlandırılmasını)
bundan iki üç yıl önce Devlet Demiryollarının 25. yılı dolayısıyla (1948)
önerdiğim zaman, bu işe elverişli bir bina bulunmasındaki güçlükler öne
sürülmüştü. Ankara'da böyle bir girişim için bina durumunun elverişsiz olduğu
kabul edilmese de Sirkeci, Eskişehir ve Afyon gibi yerlerde mülga (kaldırılmış)
işletmelerden kalma çeşitli binalardan bir başlangıç için yararlanılamaz mı?
Bazı memleketlerin demiryolu müzelerinin hazırlıklarına
baraka ve sundurmalar altında başlamış olduklarını biliyoruz. Esasen bu gibi
müzelerin kurulmasının ilk aşaması, "toplama ve saklama"dır. Bu
aşama, görece az bir harcama, fakat büyük ölçüde bilgi, heves ve çaba ister.
Giderilmesi imkânsız bir kayba uğramadan toplanabilip iyi bir biçimde saklanan
eşyanın sınıflandırma, düzenleme ve sergilenmesi ise yıllara bölünmesi mümkün ve
daha uygun olan bir iştir.
Müze konusunda: "Şimdi çok daha önemli işlerle
uğraşıyoruz; hele uygun bir zamanı, eşref saati gelsin, gereğine
bakıyoruz" biçiminde düşünmek çok zararlı olabilir. Her geçen yıl ve hattâ
her geçen gün ve saat bir daha maddi veya manevi hiçbir fedakârlıkla ele
geçirilemeyecek bir eserin kaybedilmesine sebep olabilir.
Lokomotifler,
vagonlar sökülüp parçalanır; binalar yıkılır; hele ufak tefek eşya, yazı ve
resimler, tarihi vesikalar süratle el değiştirir ve ortadan kayboluverirler!
Günlük rolünü yitirmiş olan hatıralar, ancak onların memleket ölçüsündeki
değerini ve uzun zaman saklama yolunu bilen kadirşinas (değerbilir) ellerde bu
acıklı sondan kurtarılabilirler. Yalnız müzeye girecek eşyanın değil, bunların
toplanıp değerlendirilmesinde yararlı olabilecek vukuf (donanım) ve
yetkinlikteki kimselerin de yıldan yıla hizmet sahnesinden çekilmekte oldukları
hesaba katılmalıdır!
Demiryolu müzesinin kurulması konusunda, işin tamamlanması
şu ya da bu nedenle ertelenebilir. Fakat tarihsel bir sorumluluğu gerektiren bu
işe başlamanın, daha doğrusu, başlanmış olan işi, yeniden ele alıp ihyâ etmenin
(diriltmenin), düşüncemize kalırsa ne savsaklamaya ne de ertelemeye tahammülü
yoktur.
(Demiryollar Mecmuası, Kasım 1951, S. 2).
Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk Konutu ve
Demiryolları Müzesi'nde...
Binip trene gezende/Biz
seni hatırlarız !
Cahit Külebi (Atatürk
Kurtuluş Savaşında)
Cumhurbaşkanı Fahri S. KORUTÜRK, 10 Kasım 1974'te Müzeyi
gezmiş. Korutürk'ün bu ziyaretinde yaptığı konuşma, müze girişindeki panoda
asılı:
"Bugün 10 Kasım
1974 günü. Ulu Önder Atatürk'ü Anma Haftasını açtık. Ve bütün millet Onu saygı
ve minnetle andık.
Bu münasebetle
1920-1922 yılları arasında Kurtuluş Savaşı' nın ilk safhasında Büyük Önderin
içinde yaşadığı bu binayı, çevresini ve Devlet Demiryolları'nın gelişimini
gösteren hatıraları, Devletin siyasi ve askerî erkânı ile dolaştım.
Bana anlatılan ve her
biri ayrı ayrı düşündürücü mahiyet taşıyan anılardan, geleceğe intikâl edecek
ikisi üzerinde özellikle durmak isterim.
Bunlardan biri,
ecdadımızın Avrupa ortalarından, Viyana kapılarından, Kurtuluş Savaşına kadar
asırlarca sürüp gelen geri çekilmesinin kat'i olarak durdurulduğu, Sakarya
Meydan Muharebesi planlarının bu binada hazırlanmış olmasıdır. Sakarya Meydan
Muharebesinde Atatürk'ü cepheye bağlayan ve Türk'ün kaderinin elden ele geçtiği
günlerin ve dakikaların en heyecanlı emirlerini, raporlarını yerlerine
ulaştıran ilkel telgraf ve telefon bu binadadır.
İkincisi, Atatürk'ün
Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünü belgeleyen "Sevr Muahedesi'ni
tanımadığını Batı'ya ilk defa kabul ettirmiş olduğu ve Batı ittifakını
çökerterek Fransa'yla yaptığı antlaşmanın müzakereleri bu binada geçmiştir.
Bu bakımdan,
Cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önderin vatan sathının her köşesinde ve her Türk
vatandaşının kalbinde ebediyyen yaşayacak olan askeri ve siyasi anılardan biri
de Ankara tren istasyonunda, yeni tertiplenmiş olan bu müzede bir tarihi
külliye olarak, geleceğe miras kalacaktır.
Ulaştırma Bakanı
Sayın Ferda Güley ve mesai arkadaşlarının; Ankara Valisi Şerif Tüten ve çalışma
arkadaşlarının bu yolda geçen mesai ve hizmetlerini takdirle kaydediyor,
ilgililerden bu "bina'nm müzecilik açısından ve çevresindeki bahçenin
halkın istifadesi yönünden geliştirilip yaşatılmasını tavsiyeye şayan buluyorum..."
Müze yöneticisi
Servet Sarıaslan ile Görüşme:
Anadolu-Bağdat Demiryollarının "Direksiyon
Binası"nda; Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk Konutu ve Demiryollar
Müzesi'ndeyiz. Müze yöneticisi Servet Sarıaslan'la birlikte.
- Sayın Sarıaslan, bize bu kutlu
yeri, bu "müze"yi tanıtır mısınız?
- İçinde
bulunduğumuz yapı Almanlar tarafından trenin İstanbul'dan Bağdat'a götürülmesi
amacıyla inşa edilmiş ünlü Ankara İstasyonunun eklentisi. Ankara'ya ilk trenin
geldiği gün (31 Aralık 1892) o treni karşılayan bu yapı, daha önce karakol ve
büro olarak kullanılmış. Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı'nda (1919 - 1922) burayı
karargâh binası olarak seçmesinin nedeni belli! Ucunda "payitaht"
var; Kurtuluş Savaşı'nın verileceği cephelere yakın! Daha güvenli. Elbette
Ankaralıların Atatürk'e yakınlığı en önemlisi... Ta Erzurum, Sivas günlerinden
başlayan bir yakınlık hem de...
Demiryolu yazıncılığında burası "direksiyon
binası" olarak geçiyor. Bundan şöyle bir yorum çıkarılabilir: 27 Aralık
1919'dan sonra, Demiryolu'nun yönetimine özgü bu "yapı"da artık
ülkenin yönetimi, "direksiyonu söz konusudur; ve o da Heyet- i Temsiliye
Reisi Mustafa Kemal'in elindedir. Mustafa Kemal'in 27 Aralık 1919'da geldiği
Ankara'da ilk yerleştiği yer olan Ziraat Okulu'nun ardından bu yapıya, "direksiyon
binası'na gelmesi olağanüstü bir "metafor'a dönüşüyor bir açıdan...
- Böyle bir yapının, müzenin müdürü,
yöneticisi olmak size neler düşündürüyor?
- Ben çok mutluyum bu müzede görev
yapmaktan, bu tarihsel konağı-konalgayı yönetmekten... Daha doğrusu bu
"emanet"e hizmetten... Burayı koruyan, kollayan insanlarla her gün
yeni bir şey öğrenerek yarınlara uzanmak beni çok mutlu ediyor. Elbetteki her
işin başı Atatürk'e layık olmak...
- Kaç yıldır buradasınız?
Çalışmalarınızı nasıl yürüttünüz?
- 1990'dan
beri bu müzeyle ilgileniyorum. Ben Müze'de sergilenen pek çok tarihsel eşya ve
belgeyi burada "saklı" buldum.
- Nasıl?
- Yeri
gelmişken söyleyeyim. Bir "insan'a selam vermeliyim burada. Değerli
arkadaşım Seyit Seçkin müzemizi gözü gibi korumuş. Ona bir kez daha ülkem
adına, tarih adına teşekkür etmek isterim. O eski bir demiryolcu. Bir iş kazası
nedeniyle kolunu kaybetmiş ve gördüğünüz herşeyi -hiçbir kaydı, dökümü
(envanteri) olmaksızın- iğneden ipliğe korumuş, kollamış. Vitrinlerin kilit
sistemine güvenemediği için malzemeleri çekmecesinde koruyordu ben geldiğimde.
Gözünün kesmediği, aklının yatmadığı insanları da içeri almıyordu!..
- Seyit Seçkin'den
önce burada kim varmış?
- Seyit
Seçkin'den önce Atatürk'ün emir çavuşu Ali Metin buradaki tarihî gereci, anı
eşyayı korumuş. On bir yıldan beri Seyit Seçkin'le çalışıyorum.
- Buradaki
gerecin iyi korunduğu, bakımının iyi yapıldığı ilk bakışta görülüyor. Bunu
nasıl sağlıyorsunuz?
- Kendimiz
ve bir-iki çalışanımızla. Diyeceksiniz ki müzedeki gereç eski olur; eski olur
ama eskinin de her dem "yeni" tutulması gibi bir sorumluluğu var
müzecilerin, vardır. Şimdilik Faruk Bekçi bakıyor, sahip oluyor. Dilerim ki bu
destek ve ilgisini başladığı gibi götürür... Sonra nöbeti devralacaklar elbet,
sürdürsünler umarım bu güzel işi...
- Karşılaştığınız güçlükler?...
- "Mevzuat"la
ilgili sorunlarımız var. Örneğin kapı kolu kırılsa yazışma olmadan
yaptırabilmeniz olanaksız. Acil durumlarda cebinizden harcamak zorundasınız.
Faruk Bey, bizi son bir yıldır bu yükten kurtardı. Onarım çantası yanında
geziyor.
- Bu yapı ne zaman müze olarak
açılmış?
- Bu
yapının müze olarak açılmasına 1964 yılında karar verilmiş. Enver Paşa'nın
çavuşu olan Ali Metin'i, Atatürk Doğu'da bir görev sırasında görür, emrine
alır. "Emir çavuşu" yapar. Ali Metin de demiryolu kadrosuna
geçirilir. Buradan emekli bir adamcağızdır. Uzun yıllar bu müzeyi gözü gibi
korumuş. Öyle ki Atatürk'ün anılarını kimseyle paylaşmak bile istemezmiş.
- Sizin buraya geliş öykünüz?...
- Dedem
Hicaz Demiryolu makinistiydi. Babam demiryollarına kırk yıl hizmet etmiş bir
insan. Ben Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü mezunuyum. Gazi
Eğitim Enstitüsü öğretmenliğinden işsiz kaldığım (!) bir dönemde demiryollarına
geçtim.
- Kaç müzeniz var? Bu müzelerin
yönetimi nasıl sağlanıyor?
- Bizim bu
müze dışında iki müzemiz daha var. Yani toplam üç müzeye sahibiz. Burası
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı boyunca bütün anılarının saklı olduğu Kurtuluş
Savaşında Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi. Diğeri Ankara Garının sağ
yanındaki, 1924 tarihli Demiryolu Müzesi: Alt katı Sanat Galerisi. Üçüncüsü,
Celâl Bayar Bulvarı üzerindeki Açık Hava Buharlı Lokomotif Müzesi. Bu müzelerin
kurulup, kurumlaşmasından, tanınmasına değin çok yoğun emeğimiz var.
- Üst katta neler var? Merdivenleri
çıkalım mı? Duvarlar, odalar, resimler, dilsiz dilleriyle eşya bizi kuşatmış
durumda... Farklı, özel bir iklimi yaşıyoruz.
- Şu anda
Atatürk'ün kullandığı binanın üst katındayız. Girişteki oda konuk kabul salonu.
Daha çok yaverinin konukları karşıladığı, onlarla ilgilendiği bir salon.
Gördüğünüz mobilyalar o günlerden kalma. Kurtuluş Savaşı koşullarında dönemin
Ankara Valisi Yahya Galip (Kargı) çeşitli kamu kurumlarından bu mobilyaları
toplamış. Hiçbiri ötekinin benzeri değildir.
- Mobilyaların yüzleri eskimiş,
yıpranmış. Bu mobilyaların yüzlerinin değiştirilmesini önerenler oluyor mu?
- Elbette
bunları değiştirmemizi isteyenler oluyor. Dahası, Atatürk Konutuna eskimiş
mobilya yakışır mı diyenler oluyor. Atatürk bu koşullarda kurmuş ülkeyi. Bu
ülke ne koşullarda kurulmuş, insanlar gelip görsünler.
Bu bina gereğince tanınmıyor, tanıtılamıyor!.. Ama Kurtuluş
Savaşı öncesi ve "savaş" sırasında bu yapıda alınan kararları bir
bilseler... Örneğin Fransızlarla Ankara Anlaşması burada, bu yapıda imzalanmış.
Ardından 23 Nisan'ın Çocuk Bayramı olması bu binada kararlaştırılmış. Genç
cumhuriyeti zaafa uğratmak için dış destekle körüklenen iç isyanlar bu binadan
planlanarak bastırılmış. Ankara'ya geldiği gün konuk olduğu Ziraat Mektebi'nden
hemen sonra bu yapıyı konak tutar biliyorsunuz Mustafa Kemal... İnönü Savaşı'na
"malzeme sevkiyatı" yapılırken Atatürk'ün pencereden baktığını,
taşıma işini yönlendirdiğini biliyoruz.
1937'de yeni Ankara Garının açılışından sonra, 1940'da
insanlar ıslanmasın diye markiz (tente, yağmur kar önleyici) yapılmış. Büyük
kurtarıcı çalışma odasından baktığında Ankara'yı, Çankaya'yı görürmüş. Şimdi
sadece markizin demirleri görülüyor. Odasında mobilyalar dışında çok az kişinin
bildiği ünlü bir mozaik tablo var. Renkli taşlarla yapılmış. Hollandalı ressam
Mettlach'a ait. Ondan esinlenerek pek çok yerli ve yabancı ressam "Atatürk
Kurtuluş Savaşında" konusunu işlemiş.
Duvarlardaki fotoğrafların pek çoğu Anıtkabir
koleksiyonundan alınmıştır. Genelde Atatürk'ü Ankara'da, bulunduğumuz bina ve
istasyonun önünde, sefer sırasında, cephelerden ve devrimleri halka anlatma
gezilerinden Ankara'ya dönüşü sırasında yansıtan fotoğraflar...
- Şimdi yöneldiğimiz oda Atatürk'ün
çalışma odası mı?
- Evet,
şimdi Atatürk'ün çalışma odasındayız. Bütün mobilyalar, az öncekiler gibi son
derece yalın gösterişsiz... Atatürk biraz sonra gelecekmişcesine onu bekleyen
döner iskemlesi, elini atıp notlarını alacağı kalemi, kalemliği... Duvarlarda
yine kurtarıcımızın çok az bilinen fotoğrafları... Binanın içerisinde müze
oluşundan bu yana hiçbir değişiklik yapılmadı. Daha önceki aydınlatma aracı gaz
lambasıydı. Sadece o, bir elektrik düzeneğine kavuşturuldu. Aynen gaz lambası
biçimini koruyoruz.
Radyosu... Şimdi çok az eşyası elimizde bulunan "beyaz
tren"den kalma tek parça, bu radyo!.. Altındaki komodin de büyük
olasılıkla Osmanlı'dan kalma. İçinde çok önemli şeyler tutmuş olabilir. Falih
Rıfkı'nın Çankaya' sında sözünü ettiği tamtakır "kasa" da burada.
Dıştan baktığınızda ahşap bir dolap; ama açtığınız zaman para kasası olduğu
görülüyor. Üzerinde "Milners Patent Resistant" yazıyor. Yangına ve
hırsızlığa karşı korumalı kasa. Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Her
girdiğimiz o- dada Atatürk'ün demiryollarına ilişkin çok özlü sözleri asılı.
Özellikle astık. İşte o sözlerden biri: "Demiryolu, memleketin toptan,
tüfekten daha mühim bir emniyet silahıdır (1931)." Günümüzde hiç de öyle
değil!... Varsa yoksa karayolu...
- Çalışma odasından bir başka odaya
kapı açılıyor...
- Burası
Fikriye Hanım 'ın odası. Binanın özgün kullanımında bu kapı kapalı tutulmuş.
Ziyaret kolaylığı olsun diye kapıyı biz açtırdık. Uzaktan üvey amcasının kızı
olan Fikriye Hanım'ın Atatürk'e yardımcı olduğunu; kimi kaynaktan gönüllerinin
birbirine düştüğünü biliyoruz... Ne ilginçtir ki en eski sandalyeler de bu
odada... Nereden baksanız hüzünle sarmalanmış anılar, hüzünle kuşatılı eşya...
- Bu kısa ve dar koridor bizi nereye
götürecek?
- Fikriye
Hanım'ın odasından çıktıktan sonra bu kısa ve dar koridoru geçiyoruz.
Atatürk'ün yatak odasına ulaşıyoruz. Büyük kurtarıcının pirinç başlıklı demir
karyolası. Üzerindeki örtü, yüzyılın başını yaşamış Ayvalıklı bir aileden. Ali
Çetinkaya'nın da memleketi olan Ayvalık'tan Atatürk'e armağan, el dokuması ipek
bir yatak örtüsü. Ayak ucunda Osmanlı döneminden kalma, camlı, üzerinde
Abdülhamit'in tuğrası bulunan görkemli bir dolap var. Raflarında Atatürk'ün
kullandığı peşkir, bornoz, terlikler ve kahve takımlarını sergiliyoruz. Biz bu
eşyanın çoğuna müzeyi ziyarete gelen insanların dokunmasına izin veririz. Bir
an da olsa, insanların O'nu yaşamak, O'nun kullandığı eşyaya yakın olmak
isteyeceklerini düşünürüz.
Atatürk büyük; Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuş asker,
uzakgörülü, uzgörülü eşsiz bir devlet adamı, devrimci... Bütün bunların yanı
sıra, "insan" Atatürk... İnsan Atatürk'ün kullandığı eşya merak
edilmez mi? Batılı bir insan ama Anadolu kültürüyle öyle bir özdeşleşmiş ki şu
peşkirle, şu havluyla kurulanmış... bornozu işte burada... Karşıda ünlü taş
aynası. Onun önünde traş olmuş, saçını taramış. Duvarlarda asılı fotoğraflarda
ise O'nu genellikle kızkardeşi ve Prof. Afet İnanla trenin önünde görüyoruz. Ne
Atatürk'ü trensiz, ne treni Atatürk'süz düşünmek olası...
Yatak odasının karşısında özgün olmayan -Atatürk'ün çizimi
deniliyor ama; kesin değil- demiryolu atelyesince canlandırılmış teneke bir
küvet. İlkel bir banyo düzeneği. 1919-22'li yılların Ankara'sı ve Mustafa
Kemal'in konutu, banyosu...
-Müzenin üst katını
gezdik. Şimdi...
- İki kattan oluşan müzemizin önce Atatürk'le ilgili
bölümünü gezdik. Şimdi alt kattayız. Bina 1890-92 arasında yapılır;
biliyorsunuz, 31 Aralık 1892'de Ankara'ya ilk tren gelir... Binamızın birbirine
açılan odalardan oluşması, burada istasyon benzeri hizmetlerin verildiği
izlenimini güçlendiriyor. Binanın altında sığmak işlevli bir bodrumumuz var.
Müze girişinde, ortada bir "turnike" görüyoruz. Bu
"turnike'yi size anlatmadan önce, şöyle bir geçmişe bakalım istiyorum:
Demiryollarının 1921-1926 yıllarında ilk genel müdürlüğünü
yapan Behiç Erkin'i analım bir. Atatürk'e ne kadar borçluysak, Behiç Bey'e de
bir o kadar borçluyuz. Yaptıkları, bıraktıklarıyla öncü bir kişilik. Kurtuluş
Savaşı'nda Atatürk'ün kurmay subayı. Görünmez karelerde görünmez izleri olan
bir kişi Behiç Erkin. 1928 yılında demiryolu "teşkilatı"na bir
"tamim" yayımlar (10 nolu tamim). Der ki "Herkes elinde bulunan
tarihi eserleri müzelere getirsin; ki gelecek kuşaklar da yararlansın!"
İlk yaptığı iş de Osmanlı kökenli, büyük olasılıkla şadırvan olarak kullanılan
bu pirinç "turnike'yi Haydarpaşa İstasyonunda bir odada oluşturduğu
"müze'ye koymak olur. Böylece Behiç Erkin bir "ilk"i de
gerçekleştirir bu emirle. Demiryollarında ilk kamu müzesi/ilk özel müze TCDD
bünyesinde böylelikle filizlenip, boy atar. Diğer kamu/özel müzelere
"örnek" oluşturur.
Biz şimdi o şadırvanın karşısındayız. Çok önceki
dönemlerden, arkası camlı, siyah-beyaz fotoğraflardan oluşan "müze içinde
müze"! Bütün güzergâhın -tren yolu, gar, fabrika ve atölyelerin- çok şirin
görüntüleri var. Şu an, tam da bizim karşımıza gelen karede gördüğünüz yapı,
eski Ankara Garı. Atatürk'ün burada fotoğrafları var. Üzerinde "Çok Yaşa
Gazi Paşa" yazan ve yanıp sönen küçük lambalardan oluşan bir buharlının
bulunduğu fotoğraflar en azından bir dönem burada o yapının soluk alıp
verdiğini türkülüyor. Yeni Ankara Garı yapılırken bu ilk bina; eski Ankara
İstasyonu yıkılmış. Mimar Şekip Akalın'ın 1937 de yaptığı Ankara Garı'nın
açılışını Ulus gazetesi şu başlıkla verir: "Güzel başşehrin güzel
başkapısı".
"Turnike"den sonra ilk odada genelde
demiryollarının Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadar uzanan çok önemli belge ve
bilgilerini görüyoruz. Bunlar değişik işlevli bölmelerin içine yerleştirilmiş
durumda. Cumhuriyet'in çok önemli bir geleneği var; Her hat açıldığında o
açılışa katılanlara günün anlamını belirten bir şilt veriliyor. Örneğin
Erzurum-Sivas demiryolu: Doğu'ya açılan, Atatürk ve İnönü'nün en büyük özlemi
olan bu hattın açılışında verilen şu şilt. Atatürk ve İnönü'nün yan yana
portreleri, üzerinde "TCDD Erzurum Hattı'nın Açılış Hatırası"
yazılı... Erzurum istasyonu açılırken içine makas konan gümüş tepsi...
Diğerleri...
Hangi istasyon, hangi hat açılmışsa, üzerine yazılmış. *
Örneğin "Kayseri, Ankara Hattı." Kayseri, genç Cumhuriyet'in Doğu
Anadolu'ya uzanan ilk hattı... Sonra işte bir vagon anahtarı, bir hat
anahtarı... Bunlar hep saklanmış. Sözleşmeler yapılmış; o sözleşmelerin
imzasında kullanılan dolmakalemler, kurdele kesilen makaslar saklanmış...
- Bu büyük vitrinde neler var ?
- Burada
Fransız "VVagons Lits" İşletmesi'nden kalma, Orient Expres ve diğer
Avrupa hatlarında kullanılmış gümüş yemek takımları var. Üçüncü kuşak
demiryolcu olduğum için çok iyi hatırlıyorum, yemekli vagonlarda, beyaz kolalı
örtülerle kap-lanmış masalara bu gümüş takımlarla servis yapılırdı. Bu gereç
kullanımdan kalktı. Halklaşan ve halksallaşan bir yöne ağınca çizgi elbet bu
doğal.
- İkinci odaya yöneldik, burada
neler göreceğiz?
- Bu odada
daha çok Osmanlı döneminde Anadolu- Bağdat Demiryolu İşletmesi'nden kalma
yazışmalara ilişkin mü-hürler, damgalar, hatlarda çalışan işçilerin yaka
kokartları var... Çünkü o hatta hangi işçinin çalıştığını bilmek durumundalar.
İlk başta, Cumhuriyet, demiryolunu devraldığında çalışan işçilerin tamamı
yabancı... Yönetenler de öyle... Sonra onlar bizim insanımızla değiştirilmeye
başlanıyor. Yöneticilerin Türk vatandaşı olması vb. konularda pek çok
"tamim" bulunuyor. Türkler demir-yoluna "yabancı";
demiryolunda çalışmayı "bilmiyor", o zaman "kefere" diye
nitelenen Ermeni ve Rum ustalar binaların yapımında çalıştırılıyor.
Cumhuriyet kadrolarıyla birlikte durum değişiyor. Cumhuriyet
döneminde Türk çocukları Avrupa'ya bursla gönderilmiş. Genel müdürlerimizin pek
çoğu Alman Teknik Üniversitesi mezunu...
Orada eğitilenler gelip atelye müdürlüğü yapmış. Sonra genel
müdürlüğe yükselmişler. İşçiler de aynı şekilde, önce denenip sonra işe
alınmışlar. Cumhuriyet demiryolculuğunun temeli böyle atılmış.
- Buharlı lokomotif maketi ne kadar
etkileyici...
- Evet,
müzeyi dolaşmaya başladığımızdan beri adım sürekli andığımız Behiç Erkin'in
müzemize armağan ettiği buharlı lokomotif maketinin önündeyiz. Behiç Erkin'e bu
maketi Almanlar armağan etmiş (1924); "bire elli" boyutunda, özgün
bir buharlı maketi... Kurucu Genel Müdür'den Müze'ye güzel ve anlamlı armağan.
- Ya portreler...
- Evet, bu
salonun duvarlarında demiryollarına hizmeti geçen, Atatürk'ün sağ kolu olmuş
insanların fotoğraflarını sergiliyoruz. Bunlar sırasıyla Zekai Apaydın
(Bayındırlık Bakanı), Ali Çetinkaya (İlk Ulaştırma Bakanı), Behiç Erkin (TCDD
İlk Genel Müdürü), İskender Tevfik Sayıner (Şimendifer Mektebinin kurucusu),
Cevdet Kerim İncedayı (İkinci Ulaştırma Bakanı)... Bu insanlar demiryollarının
kurulma ve kurumlaştırılması savaşında kilit insanlar, anıt insanlar...
- Panolarda çeşitli yazılar yer
alıyor...
- Bunlar
da müzeyi gezenlere yönelik bilgiler. Yüz elli yıl öncesinden günümüze
demiryollarının öyküsünü anlatıyorlar...
- Bu salonumuz ötekilerden farklı...
- Burada
sergilenen eşyanın tamamı Osmanlı dönemine ait. Sultan Abdülaziz'in özel
vagonunun bir maketi. Eskişehir'de demiryolu işçileri tarafından yapılmış. Bu
maket nakış ve iç tasarımıyla çok ilgi çekiyor. Eskişehir Cer Atelyesi'nde
1937'de yapılmış. Babam, bu maketi yapan Mithat Bey'i izlemeye gidermiş öğle
yemeklerinde. Eskişehir Cer Atelyesi'nde çalışırken. Demiryolları çok büyük değerler
yetiştirmiş bir kurum. Burada gördüğünüz dikdörtgen, sedef kakmalı masa ile
yanındaki iki rokoko koltuk Sultan Abdülaziz'in "özel" ve özgün
vagonunda kullandığı çalışma masası: üzerinde "Mamule-i Osmanîye"
(Osmanlı yapımı) yazılı...
- Bu büyük terazi ne işe yarıyor?
- Bu bir
metre yüksekliğinde, iki kefesi olan "vezin" denilen bir terazi...
Trenlerde taşman külçe altınların "sağlıkları'nın kontrol edildiği bir
terazi. Yani altın hileli mi değil mi diye bununla denetleniyor. Her tarafında
mühür var. Altının trenle taşındığı bir dönemden bugünlere...
- Peki bu kafesli vagon maketi
nedir?
- Biliyorsunuz
İzmir-Aydın Hattını İngilizler yaptı: 1856. Anadolu içlerine döşenen ilk hattır
bu. "imtiyaz demiryolculuğu" ile yaptırılmıştır. Babasının hayrına
yapacak değil ya; Ege'nin incirini, tütününü kolayca limana -İzmir'e- taşımak
için!.. Anadolu'ya bir "geçiş" kapısı aralamak için! Neyse, uzun ve
acıklı bir öyküdür bu, oraya girmeyelim. Bilen biliyor zaten...
Sorunuza döneyim: Kafesli oluşu dikkatinizi çekti değil mi?
İşte İzmir-Aydın hattında incir taşıyan kadın işçilerin bindiği bir vagon bu. O
yüzden kafesli. Müzemizi gezen öğrencilere "Atatürk devrim ve ilkeleri'ne
sahip çıkmazsanız bineceğiniz tren budur diyorum. Hem incir havalansın,
bozulmasın hem de kadını kimse görmesin!.. İncir havalı, kadın kapalı kalsın…
- Son salonda bizi çok ilginç bir
resimler dizisi karşılıyor. Bize bu resimlerin öyküsünü anlatır mısınız?
- Bu
salonda yaklaşık on yıldır üzerinde titizlikle durduğumuz, öyküsünü sürekli
araştırdığımız sekiz tane özgün iki kırka kırk beş santimetre boyutunda
yağlıboya tablomuz var.77 1980 yılma kadar girişte, tavana yakın yerlerde
sergilenmiş. "Saklanmış" demek daha doğru olur belki! Sonra Kültür
Ba- kanlığı müzeyi restore ettiğinde bu resimlerin "atılabileceği"
(!) söylenmiş birilerince. Çok büyük şans ki Seyit Seçkin, bunları çöpe değil,
depoya "atmış"!.. Ankara Garının giriş salonu için her iki yan gişe
üstlerini bezemek üzere 1937'de bir "resim yarışması" açılmış.
Yarışmanın konusu: "Dünkü ve bugünkü Türkiye'yi anlatmak üzere inkılâb
kompozisyonları." Yarışmaya yerli ve yabancı yirmi beş sanatçı katılmış.
Bunlardan sekiz tanesi şu anda
burada, bizim korumamız altında. Birinci ödülün sahibi, Nurettin Ergiiven;
ikinci, Ulus'taki Ulusal Egemenlik Anıtının yapımcısı Avusturyalı ünlü
heykeltraş Krippel. Sonradan eserine "kayıp" denmiş, özgün ürünün
nerede olduğunu bilmiyoruz. Mansiyonları alan sanatçılar ise İstanbul'da açılan
ilk resim heykel müzesi Müdürü Halil Dikmen ve Refik Epikman... Bir de sanatçısını
bulamadığımız, bilemediğimiz bir resim... İkili panolarda üstte Kurtuluş
Savaşı, altta Atatürk'ün devrimleri anlatılıyor. Her karede sanayileşmenin,
kalkınmanın, uygarlaşmanın, çağdaşlaşmanın Öyküsü. Ve tren ... Cumhuriyet
resminin en güzel örnekleri... Bu bölümün ve bu bölümde yer alan resimlerin
ayrıntılı öyküsünü bir kitapçıkta yayımladım. (Ankara Garı Resitn Yarışması
1937 (1999); ayrıca, Kaya Özsezgin, Eski Bir Yarışmanın Gün Işığına Çıkan
Belgeleri, Milliyet Sanat Dergisi, S. 468, 15 Kasım 1999; A. Kadir Paksoy,
Ankara Garı Resimleri, Cumhuriyet, 3 Kasım 1999).
- Burada sergilenen kazma ve kürek
dikkati çekiyor...
- Bu kazma
ve küreğe Atatürk'ün elleri değmiş. Atatürk Samsun-Çarşamba demiryolunun temel
atma töreninde bu kazma ve küreği kullanmış. Gördüğünüz fotoğraf bu anı
saptıyor.
- Ya telgraf... telgraflar...
- Evet,
burada Manastırlı Hamdi'yi de anmadan geçemeyeceğim. Kurtuluş Savaşı'nın yiğit
telgrafçısının kullandığı telgraf makineleri. Bu yapıda da "karargâh
telgrafçılığı" vardır biliyorsunuz Manastırlı Hamdi'nin. Biz Atatürk,
Manastırlı Hamdi, Ali Çetinkaya ve Behiç Erkinlerden aldığımız güçle bu kalıtı,
cumhuriyet kalıtını korumaya çalışıyoruz…
- Peki efendim, gözünüz gibi
titrediğiniz bu müzeden siz emekli olunca ne olacak? Sizden sonra?...
- Kurum
kültürü, kurumlaşma bilinci gelişmemiş toplumların trajik sorusunu getirip
dayadınız burnuma! Ne deyim?.. Yaklaşık on yılı aşkın bir süredir yanıma
birinin verilmesini ve onu yetiştirmeyi çok istedim. Benim için de büyük soru
işareti bu... İçimdeki umudu diri tutmak istiyorum. Cumhuriyet demiryolcuları
kendi geçmişlerine sahip çıkacaklardır. Ulamak istiyorum...
- Atatürk Konutu'nun dışına çıktık... Atatürk'ün yurt gezilerinde kullandığı vagonun önündeyiz...
- Atatürk Konutu'nun dışına çıktık... Atatürk'ün yurt gezilerinde kullandığı vagonun önündeyiz...
- Şimdi de
Atatürk Konutu'nun hemen yanı başında sergilenen, Ata'nın yurt gezilerinde
kullandığı vagonu gezeceğiz. Almanya'da üretilen bu vagon, 1935'te Atatürk'e
armağan edilmiş. Son derece alçakgönüllü döşenmiş bir vagon. Gezen insanlar
eleştiriyorlar "lüks" diye! Öteki vagonlardan tek farkı, her odanın
kaplamasının ayrı ağaçtan olması.
Vagonun arka kapısından içeriye giriyoruz. Güvenlik
açısından tek girişimiz var. Upuzun dar bir koridora açılan odalar. Şurada
küçük bir mutfak. Çünkü katara bağlı, ayrıca bir yemekli vagon da var. Girişte
"vestibül" denilen bir düzenek bulunuyor. Hangi odanın gereksinimi
varsa bu düzeneğin üzerinde ışık yanıyor, ona göre hizmet götürülüyor. Şurada
yaver ya da korumanın kullandığı tuvalet var. Her şey özgün. İlk odada
karşılıklı iki koltuk yer alıyor, bunlar açıldığı zaman "kuşetli
yatak" olabiliyor. Korumalar şurada otururmuş. Şurası bayan kompartımanı,
tümüyle gül ağacı. Bu odada küçük mekânların nasıl güzel
değerlendirilebileceğini görüyorsunuz:
Açılınca yatak olabilen bir koltuk. Masası dikdörtgen ve
ayaklı, kapağı kaldırdığınızda içinde ayna ve süs eşyasının konulabileceği
genişçe bir çekmece. Üzerindeki Örtüler keten ve özgün işlemeli. Küçük bir
gardrop, askılar... Buradan ara kapıyla ortak kullanılan bir banyoya geçiyoruz.
Banyoda büyük bir gömme küvet var. Küvet musluklarının hepsi porselen.
Üzerlerinde vagonun üretildiği dilde, Almanca açma-kapama yönergeleri yazılı.
Benim en çok ilgimi çeken özellik, lavabonun üzerindeki baş
yıkama duşu. Bu yüzyılda bile bu sıkıntıyı çekiyoruz. Tuvaletin düzeneği çok
ilginç, kapağa hiç elinizi değdirmiyorsunuz, üstteki metal kolla kapağın açılıp
kapanması sağlanmış. Ortak banyonun ucundaki kapıdan geçerek Atatürk'ün yatak
odasına ulaşıyoruz.
İki kişilik bir yatak, kapatılınca koltuk olabiliyor. Baş
ucunda okuma lâmbası, etajeri, sehpası, sandalye ve koltuklarından oluşan bir
yatak düzeneği. Bu odanın kaplaması da ayrı bir ağaçtan.
Sonraki bölme büyük bir salon. Ortada son derece ağır ve
trenin hareketinden asla etkilenmeyen bir demir-döküm masa. Masanın dört
tarafında koltuklar. Atatürk'ün seyahat sırasında bütün çalışmalarını bu masada
hazırladığını biliyoruz. Karşıda bir müzik seti. Üzerindeki fotoğrafta bir
yanında Afet inan bir yanında ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile. Vagondaki
halleriyle bize bakıyorlar. Bu büyük ve heybetli koltuk da Atatürk'e ait,
kenarında koltuğun sapından çıkan bir kül tablası var.
Sonraki cumhurbaşkanları da Atatürk'ün vagonunu
kul-lanmışlar. 1964'te müzemiz kurulunca, bu vagon buraya getirilip halkın
ziyaretine açılmış. Müzik setinin en üstünde bir pikap var. Atatürk'ün
dinlediği taş plaklardan 77 tanesini de burada: Klâsik Batı müziğinden Türk
sanat müziğine (Sahibinin Sesi / Odeon Plâk...) Münir Nurettin'den Hüzzam
şarkı, "Ömrüm Seni Sevmekle Nihayet Bulacaktır" vd....
Burayı bölen ses geçirmez bir kapıdan "dinlenme
odası"na geçiyoruz. Burası dar bir bölme, çıkış kapısı var ama biz kapalı
tutuyoruz. Burada iki tane Panama hasırı koltuk. Onların eşleri şu anda Florya
köşkünde. El oyması bir satranç takımı, bir tavla... Satranç masasını da
Atatürk'ün manevi kızı Ülkü'nün babası yapmış; aynı zamanda marangoz ve Gazi
İstasyonu gar şefiymiş. Abanoz ağacından, el oyması, sedef kakmalı, üzerine
sayı boncuklan monte edilmiş bir tavla..
Atatürk Konutundan çıkıyoruz. TCDD Müzesi ve Sanat
Galerisi'ne gidiyoruz. Karşımızda yer alan bina, bir zaman Millî Eğitim
Bakanlığı olarak da işlev taşımış. Demiryolu Meslek Lisesi'ne yurtluk etmiş.
"Lise"nin açılışını unutulmaz Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel
yapmış. Şimdi TCDD İkinci Bölge Müdürlüğü yapısı. Mimar Kemalettin in yapıtı.
İç Anadolu trenlerinin bağlı olduğu merkez işletme binası.
Şimdi demiryollarının ikinci müzesindeyiz. Burası sergilenen
eserler açısından daha çok Cumhuriyet Dönemi ağırlıklı. 1924'te Ankara Oteli
olarak inşa edilmiş. Giriş sanat galerisi, üst kat ise müze olarak
düzenlenmiştir. Müze, bir sofaya açılan farklı büyüklükte odalardan oluşuyor.
Bir süre DDY yüksek öğrenim öğrenci yurdu olarak
kullanılmış. Sonra eğitim dairesi olmuş, ondan sonra da müze.
1990'da açıldı. Burada emeğim çok. Hemen hemen Türkiye'nin
bütün demiryolu bölgelerinden malzemeleri tek tek topladık. Sergilemede temel
yaklaşımımız hep "dünden bugüne" oldu. Her odada ayrı bir
"bölüm" sergileniyor; çünkü demiryolları, hareket, cer, yol ve inşaat
gibi bölümlerden oluşur. Benim de topladığım malzemeler bu bağlamda
sıralanmıştır.
Burada demiryollarının tarihi gelişimi, buharlı trenlerin iç
organları, teknik parçaları "dünden bugüne" uzanan bir çizgide yer
alıyor.
- Ya bu resimler?...
- Bütün
odaları kucaklayan bu büyük salonda gördüğünüz resimlerin hepsi özgün. Ünlü
Türk ressamlarının yapıtları. Ayetullah Sümer'in "İnönü'nün Sivas
Konuşması, 30 Ağustos 1930". Ulaştırma Bakanlığı'nda aynı ressamın, aynı
konulu bir de freski var. Ötekiler de demiryollarında hizmet vermiş ünlü
ressamlar... Sami Lim, Vedat Erbil...
- Bu köşe için ne söyleyeceksiniz ?
- Burası
Atatürk Köşesi. Bu iki sandalye Atatürk'ün özel vagonunda kullanılmış. Ortadaki
dekoratif sehpa da Osmanlı'dan, abanoz ağacı üzerine gümüş savatlı... Üzerinde
bir bronz saat... Bunlar çeşitli tren biletleri... Delgi makasıyla delinen
karton biletler. Anadolu'nun çeşitli hatlarının açılışında kullanılan
madalyonların verildiği tarih ve belgeler. Bu da Fransızca- Osmanlıca basılmış
bir resmî gazete. İçerisinde her türlü duyuru, ilan, malzeme alımı, dökümleri
vb. yer alıyor.
- Burası ?..
- Burası
haberleşme odamız, başlangıçtan bir önceki Örneğe kadar telefonların gelişimi
öyküleniyor; tekli, santralli... Sonra hesap makineleri, daktilolar... Hep
"dünden bugüne" gelen örneklerle anlatılıyor. Benim amacım, burada
çocukların oynaya-bileceği bir "oyuncak müzesi" kurmaktı. Onu
gerçekleştiremedik, ama bu odada her şeye dokunmak serbest!..
- En son odanıza geldik...
- Burası,
konuk odası. Müzede yorulanlar bu odada, tarihsel atmosfer içinde
dinlenebilirler. Duvardaki haritalarda cumhuriyet öncesi ve sonrası hatların
çizimleri yer alıyor. Demiryollarına çok emeği geçmiş iki insanın, İnönü ve Ali
Çetinkaya'nın büstleri. İnönü'nün büstü, Sıhhıye'deki Hitit Anı- tı'nın
yapımcısı ünlü heykeltraşımız Nusret Suman’ın...
- - Müzeniz hangi günlerde açık?
- Müzemiz
Pazar dışında hergün açık. Giriş katı sanat galerisi... On beş günde bir
düzenli sergilerimiz oluyor... Resim, heykel, el sanatları... Yerli, yabancı...
- Sayın Servet Sarıaslan, bu güzel
ve yararlı söyleşi için çok teşekkür ederim.
(Söyleşi: Münevver Oğan)
"Müze Hakkında
10 Nolu Tamim"
Söyleşi'nin girişinde sözünü ettiğimiz Behiç Erkin'in
"10 No'lu Tamim"ini (genelgesini) buraya alıyoruz.
"Memleketimizde milli bir meslek halinde vücut bulan ve
günden güne tevessü ve taazzuv eden (genişleyen ve biçimlenen)
demiryollarımızın kıymetli hatıralarını muhafaza, demiryol mensubinin
(demiryolu ilgililerinin) tarzı mesailerini (çalışma biçimlerini) ve
memleketteki bu terakkiyatı (ilerlemeyi) tesbit edecek ve daima yaşatacak olan
bir Demiryol Müzesi'nin tesisi uzun zaman düşünülmüş ve ancak bugün bunun
teminine ibtidar olunabilmiştir (süratle başlanılabilmiştir).
Müze için, demiryol tesisat ve malzemesi yapımı ile meşgul
olan Avrupa'daki fabrikalardan bazı hediyeler geldiği gibi daha bazı hedayanın
(hediyelerin) vüruduna intizar (gelmesi beklenmektedir) edilmektedir. Gerek bu
hediyeler ve gerek öteden beri tarafımızdan cem edilmiş (toplanmış) olan bazı
eşya, Müze mahalli aslisi (kesin müze yeri) bilahara (sonra) bildirilmek üzere,
şimdilik Haydarpaşa'daki mağaza binasında tahsis edilen odalar ile mektep
binasının (Haydarpaşa'daki hareket kursu'nun) yanındaki emniyet tesisatı
pavyonunda cem ve tanzim edilecektir (toplanarak düzenlenecektir). Müzeye ait
iş ve tertibat ile şimdilik doğrudan doğruya meşgul olmak üzere, İstatistik
Şubesi Müdürü memur edilmiştir.
Bilumum dair ve şuabat (daire ve şubeleri) ile demiryol
memurin ve müstahdemin (memur ve görevlilerinin) Müzenin zenginleştirilmesi
(için) sarfı mesai etmeleri (çaba harcamaları) ve kıymetli tarihiye ve ilmiyeyi
haiz (taşıyan) asar (eserler), Resail (mektuplar, dergiler), eşkal (kopya,
suret), resim ve nümuneleri (örnekleri) Müze'ye vaz'edilmek (konulmak) üzere
İstatistik Şubesi'ne göndermeleri ve mevadı atiyyenin (armağan edilen maddelerin)
alakadarınca tatbiki (ilgilisince uygulanması)... olunur.
1- İnşaat
müdüriyetleri, inşaatı itmam edilen (tamamlanan) dair resmi küşad ve suver
saire münasebetile (dairelerin resmi açılışları ve yapılan yazışmalar
dolayısıyla) çıkarılan resim ve kullanılan edevatı (araç-gereçi) ve hat
malzemesine dair elde mevcut veyahut atiyen (sonradan) tedarik edilmesi
(sağlanması) melhuz (olası) hatıra kabilinden (anısal değeri olan) olan
parçaları göndereceklerdir.
2- Cer ve
Atelyeler Dairesi, atelyelerde çıraklarımız tarafından yapılmış bulunan el
işlerini camekanlar dahiline vaz ettikten (koyduktan) sonra Müzeye vaz'edilmek
(konulmak) üzere İstatistik Şubesi'ne irsal edecektir (ulaştıracaktır).
Arzu KÖK
Aferin Arzu kızımız, hem cesursun hem bilgili hem de sorgulayıcı! Ama insanlar "sağır sultan" olmuş, duymuyor.
YanıtlaSil