5 Şubat 2018 Pazartesi

Yerli ve Millî - Arzu KÖK

Yerli ve Millî

Bu aralar ‘ yerli ve milli’ söylemi ön sıralara oturdu. Bir dönem ‘'bu millet, aziz millet' söylemi kullanılırdı en çok. Şimdi de 'yerli ve milli' moda. Bu sözcükler aslında ilk duyulduğunda bazıları bunu ''çok milliyetçi söylemler'' diye düşündü. Oysa baktığımızda pek öyleymiş gibi durmuyor. Nedense bana ‘Türk Ulusu’ dememek için üretilmiş kavramlar gibi geliyor. Zira uygulanan siyasete evet diyenler milli kabul edilirken kabul etmeyenler ‘gayrımilli’ olarak kabul ediliyor.

Peki ne demek yerli, ne demek millî?

Yerli kavramı temel olarak bir coğrafi bölgeyi simgeler. Bu toprakların bütün geçmişini ve ürettiği kültürlerin hepsini kapsayacak şekilde kabul etmek ve kullanmaktır. Bizim yaşadığımız coğrafya Anadolu ve Doğu Trakya’yı kapsayan bir coğrafya. Ve bu coğrafya insanlık tarihinin en eski bölgelerinden biri. Binlerce yıl boyunca çok önemli değerler üretilmiş bu topraklarda. Örneğin Kibele, yani kadın erkek eşitliği, hatta anaerkillik bu toprağın değerlerinden biri. 

Yerli değer deyince benim aklıma: Heraklitos, Diyojen daha nice düşünür geliyor? Noel Baba da bizim yerli değerlerimizden değil mi? O da  bu topraklarda yetişmiş değil mi? Biliyorum. Bizim coğrafya türlü kavimlere ev sahipliği yapmış. Yerleşmişler de yerlileşmişlerdir de buralarda. Bu çerçevede, bizim alevi kültürümüz, cemevimiz, yedi ulu ozanımız da yerlidir. Kadınların statüsü açısından çok önemli değerleri yansıtan Selçukluların ‘Bacıyan – ı Rum’ örgütü de yerlidir mesela. Anadolu’ya özgü bir etnik grup olan Zazalar da yerlidir. Mesela patrikhanelerde bu coğrafyada çok çok eskiler. O da yerli... 

Peki ‘yerli’ sıfatını kullananlar bu değerleri biliyorlar mı? Kast ettikleri şeyler bunlar mı? Değil, biliyorum aslında. Onların kastettikleri sadece bin yıl önce yerleşmiş olanlar; o da tümü değil.

Millî kavramı ise temel olarak bir ulusa ait olan anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsini kapsayacak şekilde, laikliği, farklılılara saygıyı, hoşgörüyü baş üstü kabul eden değer yaparak kullanmaktır. ( Robert Kolejde öğretmenlik yapmış Tevfik Fikret ve  Mehmet Akif de yerel ve milli değil mi?) 

Millî değer denildiğinde, dinsel açıdan Müslüman milleti mi, yoksa modern ulus mu kastediliyor acaba?  Eğer kastedilen modern ulus ise, millî denildiğinde, ülkedeki bütün etnik gruplar, diller, dinler de girer onun içine.  Son zamanlarda ülkemizde ki millî değerlerin tanımının yapıldığı belgelere baktığımızda açıkçası ben laiklik kavramına rastlayamadım. Farklılıklara saygı var mı? Kadın erkek eşitliği var mı? Demokrasi? İnsan hakları? Bağımsız yargıda ifadesini bulmuş olarak adalet? Hiçbiri yok. Durum böyle olunca da kapsayıcı değil, dışlayıcı bir millîlik ortaya çıkmaz mı?. Bu ise milleti birleştirmez, böler. “Bölünsün, yeter ki çoğunluk bizde olsun!”  demek, kısa vadede siyasi getirisi olsa da, uzun vadede millleti birbirine düşürür, çoğunluk, azınlık, herkesin bahtını karartır. 

Değer mi, seçim kazanmak için böylesi bir kavga çıkarmaya?

Hele ki yerli ve millî söylemine dayanak yapılan “milletin değerlerini açıkça ve cesurca irdelememiz, tartışmamız gerekiyor.  Millet şöyle istiyor, millet böyle istiyor, millet tahrik oluyor, millet tepki gösteriyor…”  Açıkçası ben çok merak ediyorum bazen, kim bu millet diye. En ufak bir şeyle tahrik olabilen, idam ipi sallayanı alkışlayan, çocukların ırzına geçen sapıkları aklayan, dokuz yaşındaki kızların evlilik adı altında satılmasını öneren, reisine yan baktı diye adam öldürmeye yeltenen, iki de bir kadının özgürlüğünü, hatta yaşam hakkını kısıtlayıcı fetvalar veren, küçücük yuva çocuklarını örtüp erkek arkadaşlarının ayaklarını yıkatan, sokakta kadınlara saldırana hafifletici neden bulan, komşusunu ihbar eden, düşene tekme savuran, hayvana eziyet eden, iktidara yanaşmak için işkenceci, muhbir, çanak yalayıcılar mı millet dedikleri?

Oysa millet benim, benim gibi olanlar. Bu ülkenin kabul edilmese de ezici çoğunluğunu oluşturan namuslu, iyi insanlar… Millet biziz. Bizim değer verdiklerimiz ise sizlerinkinden çok farklı. Yerli-millî kılıfına büründürülen  her şey: Kadını aşağılayan, özgürlüklerin her çeşidinden tahrik olan, bin yıl öncesinin kabile toplumlarının töresine, ahlâkına özenen, kanı savaşı kutsayan, muktedire kul olmayı öğütleyen, karanlığa başkaldırıyı lanetleyen, ışığı, neşeyi, dünya ile kucaklaşmayı yasaklayan bir zihniyetin değerlerinden ibarettir. Bunları millete mal etmek, millete değer vermek değil, aksine millete hakarettir.

Yerli ve millî olmak:

- İnanç ve etnik köken ayırmaksızın yaşadığın topraklarda onların da değerleriyle yoğrularak kimlik oluşturabilmek, bunlarla birlikte kendini insanlık dairesine taşıyabilmektir.

- Kendin olabilmektir. Kimsenin taklitçisi olmadan kendi kültürünün temsilcisi olabilmek ve bunu evrensel değerlere taşıyabilmek demektir. Evrensel sahnede kendi kültürünle yer alabilmek demektir. 

- Kendi halkına ve değerlerine yabancılaşmamak, onun istikbali ve istiklali için her fedakarlığı yapabilmek ve bireysel çıkarlarını ülke ve millet çıkarlarının önüne koymadan ülke ve millet çıkarlarıyla buluşabilme bilincini, becerisini ve duyarlılığını gösterebilmektir, Atatürk gibi.

- Ülke ve millet bütünlüğünü baz alarak, kimseyi ötekileştirmeden, yok saymadan aynı teknenin hamuru, aynı bedenin ayrılmaz parçaları olarak, hep beraber Türkiye’yiz diyebilmektir.

- Başkalarının oyununa gelmemektir. Dışarının uzantısı, başka güçlerin çıkarlarının taşeronu, piyonu, oyuncağı, mızrak ucu olmamaktır.

- Tarihten bugüne bu topraklara emek vermişlerin evlatları olarak ortak yazgıda, ortak inançta, ortak değerlerde buluşarak Anadolu’ya sımsıkı sarılmaktır. Ve Çanakkale ruhunu asla unutmamaktır. Verilen Kurtuluş Savaşına dil uzatma cesareti gösterememektir.

- Ülkeyi her türlü vesayetten uzak tutmak, birilerinin oyuncağı ve maşası durumundaki taşeron örgütlerin tuzağına düşürmemek, oynanan oyunların erkenden farkına varmak ve önlem alabilmektir. 

- Gerçekçi ve samimi olmaktır. Çarpıtmadan, perdelemeden, algılarla oynamadan her şeyi açıklayabilmek, her kavramı ve olguyu yerli yerinde kullanabilmektir. 

- Ülke için çalışmak, IMF gibi küresel baronların kurum ve uzantılarından, lobilerinden ülkesini kurtarmak, milli sanayisini geliştirmek, yüksek teknolojiye dayalı ürünlerin üretiminin yolunu açmaktır. 

- Bu memleketin insanlarının sofralarına %90'nı ithal ürünler sokmamaktır. Zira ülkemizde; mercimek ithal, saman ithal, mısır ithal, et ithal… vs…

- Pergel gibi olabilmektir. Bir ucuyla yaşadığı topraklara sımsıkı bağlanmak, diğeriyle dünyaya açılmayı başarmaktır. Kendi değerlerini koruyarak dünyada söz sahibi olabilmektir.

- Tarihine sahip çıkmaktır. Tarihin çakılı bilgi yığını olmadığı, aslında yaşayan değerler manzumesi olduğunu ve tarih bilincinin önemini kavramak, genç nesillerle buluşmasını sağlamaktır. Atatürk’ün Nutuk’unu tüm gençliğe okutabilmektir.

- Türkiye’nin Türkiye’den yönetilme kararlılığını, inancını, inadını sonsuza kadar sürdürme yeminini etmek ve tüm çalışmaları o yönde yapmak demektir.

- Türkiye’nin kültür-sanat ve bilim alanında ilerlemesinin önünü açmaktır. Kültür-sanat-bilim insanlarına sahip çıkmak, beyin göçünü engellemek, çalışmalarında yanlarında olabilmeyi bilmek demektir.

Şimdi size bir soru: Bu kavramı en çok kullananlar, yukarıda dilim, kalemim elverdiğince ifade etmeye çalıştığım bilgiler ışığında gerçekten de ‘yerli ve milli’ ler mi?

Arzu KÖK

1 yorum:

  1. Bu arkadaş tıpkı benim gibi düşünüyor.O nedenle tam puan veriyorum. Yakında ikinci baskısı yapılacak olan kitabımı Arzu Hanım'a takdim edeceğim.

    YanıtlaSil