21 Haziran 2017 Çarşamba

Kadınlara Özel!... - Arzu KÖK

Kadınlara Özel!...

Sivas'ta, kadın müşterilere kadın şoförün hizmet vereceği "pembe taksi" uygulaması başlatıldı…
Kadınlara özel plajlar açıldı…
Kayseri'de, tramvaylarda kadınlara özel pembe vagon tahsis edilmesi çalışması yapıldı…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de metro ve tramvaylarda kadınlara özel vagon tahsis etmek adına anketler düzenledi…
Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin Bursaray'da kadınlara özel ayrı vagon uygulaması başlattı…

 Gerekçe hep aynı: “Kadınları her türlü taciz ve şiddetten korumak!...” Ancak bu erkek-egemen zihniyetin ve kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmasıdır. Erkek egemenler açıkça diyorlar ki; “Evet, biz kendimizi kontrol edemiyoruz.” Yani “Eğer kadınlar yanıbaşımızda olursa, kendimize hakim olamayabiliriz ve suç işleriz” şeklinde bir anlamda bir tehdit savuruyorlar etrafa.  “Sen de dekolte giymeseydin, gece vakti sokakta parkta dolaşmasaydın, hak ettin” deyişinin bir başka deyişidir bu.

Hatırlayın; Maliye Bakanı Şimşek işsizlik ile ilgili yaptığı bir konuşmada "İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz dönemlerinde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde iş gücüne katılım oranı daha artıyor" ifadelerini kullanmıştı. Yani kısaca “Kadınlar eve kapansın” demek istemişti. Şimdi ise bu tür uygulamalarla kadınları önce bezdirme, tecrit etme sonra da eve kapatma telaşı içine girdiler. 

Kadın yeri gelir eşek gibi çalışır ama emeği kendisinin değildir. Merdiven altlarında, pencere pervazlarında üç kuruşa güvencesiz çalıştırılır. Kadınlar is aradığı için işsizliğin yüksek olduğu, bakan düzeyinde bir ciddiyet ile öne sürülmüşse kadınları gözden ırak etmek gerekiyor diye düşünüyorlar sanırım. “Erkeklerin istemeyeceği işleri yapsınlar, ha bir de çok kazanıp şımarmasınlar!...” deniliyor. Gerçi bu asiliğinde icabına bakılır olmuş, sokak ortasında kadınların giydikleri yüzünden darp edilmesinin, öldürülmelerinin önündeki engeller kaldırılmış tek tek. ‘Namus temizliği’ indirimi, ‘tahrik’ indirimi, mahkemeye kravatla geldiklerinden ‘iyi hal’ indirimi… Çözüm bulunmuş vesselam. Kadınları bezdirmeye son hız devam… 

Hele ki kadın, özgürlüklerini savunmak için sokağa çıkmaya kalkmasın… Devletin polisi tarafından saçlarından sürükleyip, vura vura kalçaları kırıldığında adları bile hatırlanmayan, birileri tarafından " Kadın mıdır , kız mıdır artık bilemem " denilerek tanımlanan insanlar oldu artık kadınlarımız. Hepsi ama hepsi kadınları yıldırıp eve kapatmak için tasarlanmış senaryolar gibi görünüyor gözümüze…

The Handmade Tale’s adında bir dizi var. Kaç kişi izledi bilmiyorum ama bu dizi Feminist yazar Margaret Atwood’un “Damızlık Kız” olarak Türkçe’ye çevrilen ödüllü ve çok satan kitabının son derece başarılı bir uyarlaması. Bir distopya olan kitabın konusu çok etkileyici: İnsanoğlunun kapitalizm kıskacında, savaşlar, nükleer vs. derken sonunda doğanın dengesini bozmasıyla insan soyunda kısırlık başlar. Kadınlar artık doğurganlığını yitirir, nadiren kalan doğurgan kadınlar da ya düşük yapar ya da bebekler ölü veya sakat doğar. 

Bu dönemlerde, Amerika’da radikal Hristiyan bir grup yönetimi ele geçirir ve zaman içerisinde korkunç bir düzene geçiş yaparlar. Bu düzende; kadınlar artık bir ‘mal’dır. Önce işten çıkarılırlar, çalışma yasaklanır. Derken okumaları, yalnız olmaları, gezmeleri, konuşmaları, daha doğrusu birey olmalarını sağlayacak her şey yasaklanır. Bunlara aykırı davranan herkes en ağır şekilde dini hükümlerle cezalandırılır. Eşcinsellik en büyük günahtır, eşcinseller derhal idam edilir. Doğurgan kadınlar tek tek ‘avlanır’ ve ‘damızlık’ olarak bir okula yerleştirilir. Orada elektrikli coplarla, gözleri çıkarılarak, parmakları kesilerek, damızlık kadın olma eğitimi verildikten sonra çocuğu olmayan ailelerin yanlarına gönderilirler. Gerisini anlatmayayım… Ancak unutmayın ki izlerken kanınızın donduğunu hissedeceksiniz.

Ancak özellikle son zamanlarda bu distopya size öylesine tanıdık gelmeye başlıyor ki bir yandan da şaşkınlık izliyor sizi. Baş karakterin bir sözü geliyor usuma; “Artık uyanığım. Daha önce uykudaydım. Bu yüzden izin verdik. Kongreyi katlettiklerinde uyanmadık. Teröristleri suçlayıp anayasayı değiştirdiklerinde de uyanmadık. Geçici olduğunu söylediler. Hiçbir şey aniden değişmez. Sürekli ısınan bir küvette, farkına varmadan ölürsünüz” Bu söz anlattıkları tanıdık geliyor mu size?

Yazık ki ülkemizde de artık bu zihniyet kendisine rahat bir alan bulmuş ve yola koyulmuş durumda. Kendilerini ve özgürlüğümüze yönelik suç teşkil eden bütün davranışları haklı buluyor ve korunmakta olduklarını hissediyorlar. Cezasızlık algısı yayılmış durumda. Örneğin, üstelik de mahkeme salonunda bir adam kadın avukata: “Sana da sıra gelecek avukat hanım, devir bizim devrimiz!” diye tehdit savurabilme cesaretini bulabiliyor artık. Şort giymiş bir kadının suratına "Ramazan ayında sen nasıl böyle giyinirsin?" diyerek yumruk atabiliyor mesela… Yahut akşam parkta yürüyüş yapan hamile bir kadına saldıracak kadar palazlanabiliyorlar… Hepsi kadınların sosyal ortamdan elini ayağını çekmesi adına tezgahlanan planın bir parçası sanki…

“Cahil insanlar özgürlüklerini koruyamazlar”  der Nikki Giovanni. Ancak farkındayız ki su ısınmaya başladı. Bu nedenle de kadınların artık çok daha bilinçli olmaları gerekmektedir. Zira biz kadınlar, özgürlüğümüze sahip çıkmak, eşit olduğumuzu her defasında hatırlatmak, tüm bu baskıcı ve gerici girişimlere tepkimizi derhal ortaya koymakla yükümlüyüz. Çünkü bizler kadına şiddetin her rengini gayet iyi tanıyoruz artık. 

Bizlerin kamusal alandan uzaklaştırılmamız adına otobüs veya vagon şeklinde açılan bu pembe koridorların  cehenneme uzanan bir yol olduğunu biliyoruz. Bu nedenle de böylesi her türlü harekete karşıyız ve karşı olmaya da devam edeceğiz…

Arzu KÖK

1 yorum:

  1. Kadınlar, gözlerine dek sımsıkı kapanmış köle askerler olarak teröre hazırlanmakla gururlanıyorlar..
    Onları heryerde görüyoruz..
    Yazık!

    YanıtlaSil