1 Şubat 2017 Çarşamba

Kadınlar!...- Arzu KÖK

Kadınlar!...


Şimdi OHAL’li, savaşlı, bombalı ve krizli bir ortamda referanduma gidecekmişiz. Bizden egemenliğimizi oylamamızı istiyorlar. Meclisteki itaatkâr vekiller sayesinde geliyor önümüze bu oylama. Ne acı. 

 CHP bu karar çıkmasın diye mecliste çok bağırdı. Ama başaramadı. Başaramazdı da. Zira taktik yanlıştı. Çünkü CHP’nin,  AKP tabanına hitap ederek, onları gerçek çıkarları konusunda bilgilendirerek AKP’den koparma politikası hep başarısız oldu, olmaya da mahkûmdur. Çünkü AKP tabanı, Siyasal İslam’ın hegemonyası altındaki kesim, AKP’ye oy verirken ne yaptığını biliyor!... O nedenle anlamını yitirmiş bir mecliste sert konuşmalar yapmak, çoktan rafa kalkmış demokrasi varsayımını ölçü alarak eleştirmek, kapı kapı dolaşarak anlatmak, bir hegemonyanın ifadesi olan bu bilme durumunu değiştiremez. Önce hegemonyayı sarsmak, karşısında bir başka gücün olduğunu pratikte göstermek gerekir. Bu ise çok zor gibi görünse de aslında bugün hâlâ başarılabilinir. Zaten siyasal İslam, bu olasılıktan korktuğu için, OHAL’e dayanıyor, totaliter bir rejim arzuluyor. Şili duvarlarına; Pinochet'in yaptıklarına ve ona dur demek adına 1986 tarihinde “Şimdi mücadele zamanı! Yarınlar bizim!” yazısı yazılmamış mıydı? 

Yine o yıllarda Şili diktatörü Pinochet'e karşı referandumda "HAYIR" diyen kadınların bir şarkısı vardı (Isabel, Javiera, Tita Parra. Penna, Echeñique - No lo quiero No, No. Plebiscito 1988):


No me gusta no

No es anillo que brilla en la mano/no es príncipe pa’ los gitanos/no es la espada para el mosquetero/no es enigma para el hechicero./No no no/no me gusta no…/Me hace mal verlo todos los días/me molesta su sonrisa fría/me incomoda su literatura/me deprime su mini cultura/No no no/no me gusta no…/No prospera su teje y maneje/no convence su cara de jefe/no produce versos emotivos/no provoca tenaces gemidos/No no no/no me gusta no…/No se crea que es indispensable/no se piense eterno y durable/no me agobien con tanta lesera/no me agrada de ni una manera./No no no/no me gusta no…/No hay palabras para definirlo/no hay espacio para describirlo/no hay versión para justificarlo/no hay salud para clasificarlo./No no no/no me gusta no…/No intervengan los enamorados/no molesten los apasionados/no descarten ni una coincidencia/no sugieran la menor paciencia./No me gusta no/No lo quiero no


"Elinde parlayan bir yüzük değil/Çingene prensi değil/Şövalyenin kılıcı değil
Büyücünün sırrı değil/Hayır Hayır sevmiyorum/Hayır Hayır/İstemiyorum Hayır Hayır/Onu her gün görmek deli ediyor beni/Gülümsemesi donduruyor içimi/
Sevmiyorum yaptığı edebiyatı/Sığ kültürü çok sıkıcı/Hayır Hayır sevmiyorum/ 
Hayır Hayır/İstemiyorum Hayır Hayır/Sözlerinin bir hayrı yok/Duygularıma hitap etmiyor/Hiç de ilgimi çekmiyor/Hayır Hayır sevmiyorum/Hayır Hayır/İstemiyorum Hayır Hayır /Vazgeçilmez zannetmeyin/Ölümsüz olduğunu düşünmeyin/Bu saçmalıklarla doldurmayın kafamı/Sevmiyorum işte bu adamı”


Kadınlar bu şarkı eşliğinde yaptılar eylemlerini. Kendileri ve çocuklarının geleceği adına mücadele ettiler ve kazandılar: Pinochet gitti. 

Kadınların gücü ortadaydı. İşte bu nedenledir ki asıl kadınlar “HAYIR” demesini bilmelidir. Tarih bize kadınların mücadelesinin en kritik zamanlarda, toplumun gitmekte olduğu yönü belirleyebildiğini çoğu zaman göstermiştir.  En basiti bizler Kurtuluş Savaşımızı cephelerde savaşan erkekler kadar, onlara silah taşıyan kadınlarımız sayesinde kazanmadık mı? Tecavüzcüsüyle evlenmeyi öneren yasa tasarısı yine kadınlarımızın itirazları sonucu geri çekilmedi mi? Bunun gibi dünyada pek çok örnek bulup saymak olasıdır. Rosa Lüksemburg, “önce hareket var” diyordu. 

Gücünü yadsınamayacak biçimde ortaya koyabilen bir hareketlilik yaratmadan, hegemonyanın etki alanındakilere nüfuz etmek kolay olacak gibi görünmüyor. İşte bu nedenle herkesten önce kadınlar harekete geçmelidir. Kadın dernekleri bu konuda ne düşünüyor açıkçası bilmiyorum ama asıl mücadele etmesi gerekenler onlardır. Zira gelecek bizlerden çok uğurlarında canlarımızı seve seve vereceğimiz evlatlarımıza aittir ve evlatlarımızın geleceğinin karartılmasına izin verme hakkımız yoktur.

Kadınlar unutmasın ki bu referandumda; kadın erkek eşitliğine asla inanmayan ve fıtratta eşit olmayanların kadın mı kız mı olduğuna eskiden beri pek meraklı olanlarla ilgili anayasa oylamasında, kadınların birinci sınıf insan olup olmadığı da oylanacak! 2010 Anayasa referandumunda kadınlara “Pozitif ayrımcılık” vaat edilip sonra şiddet, cinayet, taciz, tecavüz cehenneminin kapılarını sonuna kadar açılmadı mı? “Pozitif ayrımcılık” vaadinin aslı astarı erkek egemen korumacılık kılıflı negatif ayrımcılıktan ibaretti ve o zamandan bu yana binlerce kadının öldürülmesine, cinsel şiddetin apaçık biçimlerde yaygınlaşmasına ve çocukların bedenlerine kadar uzanmasına neden oldu. Medeni kanun, eğitim müfredatı, miras hakları, boşanma hakları, ceza yasası, okullar, fetvalar, meydanlar, işyerleri ve sokaklar; kadınları erkeklerin ve ailenin malı sayan; dağılan erkek egemenliğini dinsel kurallarla yeniden meşrulaştırmaya çalışan “Pozitif ayrımcılığın” kadınlara saldırısının başlıca alanlarına ve araçlarına dönüştü. Şimdi bu ülkenin kadınlarına bir de bu görüşün meşrulaştırılmış, geri dönüşü imkânsız hali dayatılacak. Ama kadınlar “HAYIR” dediğinde bu hiç de kolay olmayacak!...

Çünkü biz kadınlar, yediden yetmişe, sağcıdan solcuya, kürtaj yasası ile bedenlerimizi nasıl zapt etmek istediğinizi gördük; beden demişken, Özgecan’ın nasıl katledildiğini ve sizin ağzınızdan dökülen fıtrat sözlerinin nasıl kadın kırımlarını kışkırttığını; Ensar Vakfı’nda çocuklara nasıl tecavüz edildiğini ve sizin onları nasıl bağrınıza bastığınızı… Aladağ’da yanan kız çocuklarını gördük; önce öne sürüp sonra yanlış hesap kadınlardan dönünce geri çektirdiğiniz tecavüzü aklama yasanızı… Şimdi bizi her şeyin tek bir adamın ağzından çıkan söze bağlı olduğu, kimsenin bu tek adamı denetleyemediği, hatta kimsenin bu adama soru bile soramadığı bir “itaat” dünyasına hapsedebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? İşte tüm bunlar için kadınlar birleşip güçlü bir şekilde “HAYIR” demelidir. 

Aristofanes’in Lizistrata’sından bu yana biliyoruz ki, kadın “HAYIR” derse, fallus kırılır, yaşam durur. İşte bu nedenle kadınlar bu gidişe dur diyecek ve her şeyi değiştirip tarih yazacaklardır. İnanmak istiyorum…

Arzu KÖK


2 yorum:

  1. Münevver kaapasitesi yüksek, oturaklı, hatta mıh gibi bir yazı. Bilhassa imza sahibi bir kadın olduğu için. Çünkü hakikaten, kadın sadece yatakta ı-ıh dememeli. Hayatın her yerinde demeli. En önemlisi, düzenin, devletin, dinin kendisine biçtiği role ı-ıh, veya "hayır" demeli. Yani... "Hayır" demek için evden çıkan erkeği sürekli ceketinin ucundan çekiştirip "kendini düşünmüyorsan beni düşün, çocuklarını düşün" diyip durmamalı. En azından "git adam, git. Gazan mübarek olsun" demeli. Dahası ya erkekle birlikte, ya da erkeği kımıldamıyorsa tek başına o dışarı fırlamalı, hatta o, ekreği sürüklemeli;düzene, dine, devlete de ı-ıh demeli. Çünkü düzen, devlet, din kadını erkeğin, erkeği kadının bekçisi haline getirmiş içtimai mevzularda. Tevfik Fikret'in maşhur "kahrolası hanede evlad-ü ayal var" dizesi bunun en güzel izahıdır. Kadını, erkeğin iş dışında her dışarı çıkışında "hovardalıktır, dikkat et" diye kandırmış; erkeği de "hanede evlad-ü ayal var" diye. Müdüre, amire itiraz etme, greve katılma, protestoya, gösteriye katılma. Bak gül gibi karın, çocukların var!... Sonra onların ekmeğini kim götürecek? Kadın, anayasaya hayır'ı da bu minvalde düşünmeli. Dikkat edilirse düzenin egemenleri, toplumun bütününe, onun tam yarısı olan kadın üzerinden hakim olmayı şiar edinmiş. Çocukları da annelerin şekillendirdiği esas alındığında, toplumun neredeyse tümü değilse bile en az üçte ikisi potada demek. E, tersi olsun Toplumun üçte ikisi, kadınlar-anneler aracılığıyla "ı-ıh"da, "hayır"da potada olmalı. Kadın, bir kere "hanedeki ayal" olmaya hayır der, peşinde gitmek bir yana, o erkeği peşinde sürüklerse neler değişmez?!

    YanıtlaSil
  2. Münevver kaapasitesi yüksek, oturaklı, hatta mıh gibi bir yazı. Bilhassa imza sahibi bir kadın olduğu için. Çünkü hakikaten, kadın sadece yatakta ı-ıh dememeli. Hayatın her yerinde demeli. En önemlisi, düzenin, devletin, dinin kendisine biçtiği role ı-ıh, veya "hayır" demeli. Yani... "Hayır" demek için evden çıkan erkeği sürekli ceketinin ucundan çekiştirip "kendini düşünmüyorsan beni düşün, çocuklarını düşün" diyip durmamalı. En azından "git adam, git. Gazan mübarek olsun" demeli. Dahası ya erkekle birlikte, ya da erkeği kımıldamıyorsa tek başına o dışarı fırlamalı, hatta o, ekreği sürüklemeli;düzene, dine, devlete de ı-ıh demeli. Çünkü düzen, devlet, din kadını erkeğin, erkeği kadının bekçisi haline getirmiş içtimai mevzularda. Tevfik Fikret'in maşhur "kahrolası hanede evlad-ü ayal var" dizesi bunun en güzel izahıdır. Kadını, erkeğin iş dışında her dışarı çıkışında "hovardalıktır, dikkat et" diye kandırmış; erkeği de "hanede evlad-ü ayal var" diye. Müdüre, amire itiraz etme, greve katılma, protestoya, gösteriye katılma. Bak gül gibi karın, çocukların var!... Sonra onların ekmeğini kim götürecek? Kadın, anayasaya hayır'ı da bu minvalde düşünmeli. Dikkat edilirse düzenin egemenleri, toplumun bütününe, onun tam yarısı olan kadın üzerinden hakim olmayı şiar edinmiş. Çocukları da annelerin şekillendirdiği esas alındığında, toplumun neredeyse tümü değilse bile en az üçte ikisi potada demek. E, tersi olsun Toplumun üçte ikisi, kadınlar-anneler aracılığıyla "ı-ıh"da, "hayır"da potada olmalı. Kadın, bir kere "hanedeki ayal" olmaya hayır der, peşinde gitmek bir yana, o erkeği peşinde sürüklerse neler değişmez?!

    YanıtlaSil