12 Aralık 2016 Pazartesi

Düşünüyorum da - Arzu KÖK

Düşünüyorum da…


Bir türlü anlamlandıramıyorum doğrusu; “Neler oldu, neler oluyor güzel ülkemin insanlarına?”

Üniversiteler dökülüyor. 
Binlerce akademisyen işten atıldı.  
Son açıklanan rakamlara göre asgari ücret, bir ailenin açlık sınırının bile altında; 1362 TL.
Dolar sürekli yükseliyor.
Ekonomi giderek kötüleşiyor.
Yargı çökmüş. 
TSK büyük yara almış, uçak kaldıracak pilot yok. 
Çatışmalarda her gün onlarca çocuğumuzu toprağa veriyoruz.
Komşularımızla savaş halindeyiz.
Türkiye’nin tek bir dostu kalmamış.
Bombalar patlıyor sokaklarımızda
Onlarca masum canımızı toprağa veriyoruz.
Kadınlarımız, çocuklarımız tecavüze uğruyor.
Bağımsız yargının, bağımsız medyanın, sivil toplumun yani demokrasinin, özgürlüklerin yok ediliyor.

 Ama umurunda değil çoğumuzun. Bir ölüm sessizliği sarmış dört bir yanımızı. Oysa istemez misiniz ülke yönetiminde, sorunların çözümünde sizin de katkınız olsun? Sizin de fikriniz, düşünceniz, yaklaşımınız hesaba katılsın. Size hiç ama hiç kimse haksızlık yapmasın, bir haksızlığa uğradığınızda sesiniz duyulsun. Siz bunları hak etmiyor musunuz? Söyleyin bana…

‘Demokrasi’ , ‘Özgürlük’, ‘İyi eğitim’, ‘Barış’, ‘Bağımsız medya’,  ‘Bağımsız yargı’ söylemlerini dile getirenlere düşman gibi bakıyorsunuz adeta. Şimdi söyleyin bakalım bunların neresi kötü? Hepimizin can damarı değil mi bu değerler? Bu can damarları birer birer koparılıp atılıyor ama siz farkında bile değilsiniz.

Her gün onlarca şehit cenazesi geliyor. Bombalar patlıyor sokaklarımızda. Evlatlarımız birer birer ölüyor. Herkesin evladı gidiyor diye de düşünmeyin, ölen sizin bizim gibi garibanların çocukları. Siz hiç şehit olan zengin çocuğu, siyasetçi çocuğu gördün mü? Göremezsiniz. Çünkü onların evlatları hep huzur içinde. Ama sizin, bizim üzerimizden vatan millet edebiyatıyla evlatlarımızı toprağa göndermemizi sağlıyorlar. Çocuklarımız yaşasın diye ‘Barış İstiyoruz’ feryatları atılıyor… Ama yine de duymuyorsunuz, görmüyorsunuz.

Seçim zamanlarında gelip bizlerden oy istiyorlar. Sonra oyumuzu alıp bizlerin aleyhine işler çeviriyorlar. Bunlar bizim adımıza denetlensin, gün ışığına çıksın istemez miyiz? Bir haksızlığa uğradığımızda gidecek, sesimizi duyuracak bir kapımız olsun istemez miyiz? Bize yapılan haksızlıkları bütün ülkeye duyursun, o haksızlıktan dönülmesini sağlasın istemez miyiz? Gücü elinde bulunduranlara karşı bir güvencemiz olsun istemez miyiz? Ancak bize sigorta olacak medya kuruluşları birer birer kapatılıyor, yazar, çizerleri hapse atılıyor, siz öylece bakıyorsunuz. “Bağımsız medya istiyoruz” çığlıkları bu nedenle atılıyor ama umurunuzda değil bu da.

Sizin oylarınızla iktidar olanlar senin paranı çaldıklarında, sana haksızlık yaptıklarında, hepimizin hakkı olan ülke zenginliklerini eşe dosta peşkeş çektiklerinde, sizin adınıza onlara hesap soracak bir mercii olsa fena mı olur? Artık bu ülkede parası pulu olanın değil, hakkın borusunun ötme zamanı gelmedi mi? İşte bu yüzden ‘Yargı bağımsız olmalı’ diye çığlıklar atılıyor her gün. Ama  bir türlü duymuyorsunuz. 


Gücü, parası yerinde olanlar çocuklarını özel kolejlere gönderiyor, yeri geldiğinde yurt dışına yolluyor iyi bir eğitim adına. Özel ders aldırıyor. Peki ya bizim çocuklarımız? En büyük bedeli onlar ödüyor. Berbat bir eğitim sisteminin mağdurlarıdır hepsi. İşte bu yüzden  ‘Eğitim sistemi düzeltilmeli’ diye bağırılıyor. Mağdur olan bizim evlatlarımız olmasına rağmen duymuyorsunuz bu çığlıkları. 

Birilerinin sizin dininize, ırkınıza, giyim tarzınıza, nasıl yaşayacağınıza, kaç çocuk yapacağınızaa, ne yiyip ne içeceğinize, ne giyip giymeyeceğinize, neye inanıp inanmayacağınıza karışmasından sıkılmadınız mı? Sizin özgür iradenize ne oldu? Muktedirin size bir yaşam tarzı dayatmasının önüne geçmek için, hepimizin insan gibi bir yaşam sürmesi için, kendi aklınızla, kendi iradenizle hareket etmeniz için “Özgürlüklerden yanayız” diye bağırılıyor. Ama umurunuzda değil.

Bu vurdumduymazlık nereden geldi anlayamıyorum açıkçası. Yukarıda saydıklarımın hiç biri umurunuzda değil. Çünkü sadece elinizdeki bir lokma ekmeği düşünüyor ve sadece o lokmayı kaybetmeme mücadelesi veriyorsunuz. Ama farkında olmanız gereken bir şey var: Tüm bu değerlerin varlığı sizin elinizdeki o lokma ile ilgili. O lokma elinizden gitmesin diye önemli bu değerler. Şunu bilmelisiniz ki; bağımsız medyası olmayan, bağımsız yargısı olmayan, özgür ve demokrat olmayan, kendi çocuklarına iyi eğitim veremeyen bir ülke ekonomik olarak da zayıflamaya ve çökmeye mahkumdur. Çünkü böylesi ülkelere yatırımcı gelmez. İnsanlar iş yapmaktan korkar hale gelir. Böylece de ekonomi zayıflar. Siz daha da yoksullaşırsınız ve sonunda kaybedersiniz elindeki o lokmayı da. Olan size olur  yine.

Bu nedenledir ki “Ben sadece kendi çocuklarımı ve onların geleceklerini düşünmek zorundayım” gibi bir savunmayı bırakıp isteklerinizi sıralamalısınız. Sizler de haykırmalısınız en gür sesinizle yukarıdaki söylemleri. Zira bu toprakların sahipleri sizlersiniz ve bu topraklarda AKP, CHP, HDP, MHP ya da başka partilere oy veren Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Musevi, Laz, Arap, Süryani, Müslüman, Hristiyan, Sünni, Alevi, inançlı, inançsız herkesin, barış ve huzur içinde yaşayabileceği bir ülkeyi istemek en doğal hakkıdır.

“Savaş istemiyoruz, şehit istemiyoruz, çocuklarımızın ölmesini, öldürmesini, birbirlerine silah çekmesini istemiyoruz…” diye haykırmak ve bu talebiniz gerçekleşene kadar mücadele etmeniz kadar doğal bir şey yoktur. Düşman cephelere bölünmemizi sağlayacak herkese, her şeye dur demesini bilmemiz gerekiyor. Hepimizin tek isteği işimizde gücümüzde, huzur içinde, özgürce yaşamak değil mi?

Hiçbirimizin ücretinin, maaşının elinden alınmamasını, emeğimizin, hakkımızın haksız kararlar sonucu elimizden gitmemesini istememiz doğal değil mi? İş kazalarından ölmek istemememiz suç mu? Çocuklarımızın eğitimlerinin aksamamasını, gençlerimizin sokaklarda heba olmamalarını istememiz en doğal hakkımız değil mi?  Suçlandığımızda suçumuzun ne olduğunu bilmek hakkımız değil mi? Kimin adına, neye göre karar verildiğini bilmek, darbeyle, terörle hiçbir ilgimiz yokken yalan ihbarlarla, sahte delillerle sorgusuz sualsiz işimizden olmamak, meslekten uzaklaştırılmamak, çoluk çocuğumuzla açlığa mahkûm edilmemek hakkımız değil mi? Neden suskunuz o zaman anlayamıyorum. Kimileri sizin için Ömer Hayyam’ın 


“Cellâdına aşık olmuşsa bir millet, 
İster ezan ister çan dinlet. 
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstehaktır ona her türlü zillet.”

dörtlüğünü söyleyip, celladınıza aşık olduğunuzu, bu aşkın gözünüzü kör edip, vicdanınızı yok ettiğini söylüyor. İnanmak istemiyorum…

Hepimiz biliyoruz ki vurdumduymazlıkla, çıkarcılıkla, kolaycılıkla hiç kimse bir yere varamamıştır. Unutmayın bizler partileri iktidar yaparken onlardan bu değerleri bize sağlamalarını ve korumalarını isteriz. Eğer yapmıyorlarsa da onlara haklarımızı ve isteklerimizi iletmek, yeri geldiğinde kayıpları yeniden kazanmak adına mücadele etmek de en doğal hakkımız olmalıdır. Zira eğer bugün bunu yapamazsak biliyorum ki ileride evlatlarımız bizden hesap soracaklar. Biz ne yapacağız? Boynumuzu büküp susacak mıyız? 

İşte böylesi düşünceler doluştu bugün beynime. Çok sorular sordum, yanıtladım bir çoğunu kendimce. Ama o kadar çok cevapsız soru ve duyarsız insan var ki çaresiz kaldım. Siz ne dersiniz?


Arzu KÖK

3 yorum:

  1. Düşünmek insana özgü bir özellik. Evrendeki bütün buluşlar (icatlar),
    giyeceklerimiz, yediklerimiz,toplumsal ilişkilerimiz, trafik kuralları bile düşüncenin eseri.Ama gel gör ki neden biz aklımızı kullanarak bir türlü düz yola çıkamıyoruz! Bunun yanıtını 14. yy'da Nesimi veriyor:
    Ey Nesimi can Nesimi bil ki hak aynindedir
    Bunca mahlukun vebali ulema boynundadır. F. H. dağlarca da: "Öyle dalmış ki asırlar süren uykusuna/Uyandırmazsan uyanacak değil." SELAMLAR

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Aslında yanıtsız soru yok.. Herşey son derece basit.. Bütün bu anlamadığımızı sandığımız durumların olacağı yıllar önce tek tek yazıldı, söylendi, uyarıldı.. Ama inanmadık.. Söyleyenlere komplo teoricisi dedik, felâket tellalı dedik.. Hattâ hain bile dedik.. Şimdi ise bütün bunları gördük, ama "aa, bak, söylenenler doğruymuş" demiyoruz.. Çünkü farkında değiliz, farkında olmak istemiyoruz, farkındalıktan korkuyoruz.. Bilimden, bilgiden, bilmekten korkuyoruz.. Aslaa uyanmak istemiyoruz.. Bugün yine, dün yaptığımızın aynısını yapıyoruz, yarın olacaklar için söylenenleri de, yine, ya duymazlıktan geliyoruz, ya da söyleyenlere yalancı, komplo teorisicisi, ya da en azından hayalci diyoruz.
    C'est tout..!

    YanıtlaSil