İnsanlığın içine düşebileceği en kötü durum belki de çaresizliktir! İnsan zor bir durumla karşılaştığında durumuna çare arar. Zira ancak çare olduğunda bir umut vardır. Ama öyle bir çaresizlik anı vardır ki... İşte onu anlatmak mümkün değildir. Çaresizlik anlatılamaz ki, çaresizlik adı üzerinde çaresizliktir. Nasıl ki mutluluğun resmi yapılamıyorsa çaresizliğin tarifi de yapılamaz. Resmi ise asla yapılamaz. İşte bu çaresizlik anlarından biri de deprem anıdır.
Sallanma başladığında kanınızın damarlarınızdan yavaş yavaş çekildiğini hissedersiniz. Vücudunuzda var olan o mucizevi ahenk bir anda bozulur. Çaresizlik içinde donup kalır, tuhaf bir boşluğa düşersiniz. Duygularınız, algılamalarınız, iradenizin denetiminizden kopar gider. Kendinizin sadece bir et ve kemik yığını gibi hissedersiniz. Öyle ki o anda korkmak bile elinizden gelmez. Tüm denetiminizi yitirmişsinizdir. Bitmek bilmeyen sarsıntı ise bütün yıkıcılığı ile uzar da uzar... Yıllar geçer sanki, yüzyıllar geçer. İşte o dakikalarda insan olarak ne kadar küçük bir zerrecik olduğunuzun ayrımına varırsınız. Ve bırakırsınız kendinizi bir boşluğa, daha doğrusu yap-satçıların elinden kurtulan bir boşluğa atarsınız kendinizi. Ve beklersiniz sonucu. Sonuç muamma. Belki ölüm, belki ömür boyu sürecek bir sakatlık, belki de kurtuluş... Tek çare beklemek. Hiçbir şeyin garantisi yok.

Ben bildim bileli hemen her depremde aynı acıları yaşarız. Hep de aynı nutukları dinleriz. Önce yardım kepazeliklerini yaşarız, sonra yaraları sarma palavralarını dinleriz. Ardından deprem evlerinin talanı gelir. Binlerce insana mezar olan o binaları yapanlara yeni rant kapıları aralanır. Onlara yine ilk depremde yıkılmaya aday kağıt gibi binalar yaptırılır ve devlet töreniyle, üstelik devlet büyükleri tarafından, süslü nutuklarla depremzedelere dağıtılır. Yıllardan beri sürüp giden kısır bir döngüdür bu. Sanki güzel ülkemizin, talihsiz insanlarımızın değişmez yazgısıdır bu.

Neden bu kadar duyarsız olduk anlamıyorum. Hiçbir şeyden ders almaz olduk. Yaşadığımız büyük olaylar, büyük acılar bile umurumuzda değil. Siyasetten doğal afetlere, eğitimden spora... Değişen hiçbir şey yok!...
Bazılarının "Ne yapalım biz böyleyiz." dediğini duyar gibi oluyorum. Ama artık yeter. Uyanıp silkinme zamanı gelmedi mi? Zira bu kadarını hiç kimse hak etmiyor.
ARZU KÖK
İLK DEPREM DENEYİMİ 4-5 YAŞLARINDA YAŞADIM.TEYZEM YAĞMAKTA OLAN YAĞMURDAN YARARLANMAK İÇİN KOVALARRI TERASIN MUHTELİF YERLERİNE YERLEŞTİRMEKTEYDİ.NİYE YAĞMUR YAĞIYORDU.SADECE SUSURLUĞA MI YAĞIYORDU YAĞMUR.SORULAR VE CEVAP ARAMALAR ÇAĞINDAYDIM.EVİN DUVARI YIKILIVERMİŞTİ.SANIRIM SAĞLAM KALAN BİR ODADA SABAHLAMIŞTIK.
YanıtlaSilİKİNCİ DENEYŞMŞM EDREMİTTE İDİ.HERKES ÇADIRLARA ÇIKMIŞTI. İLKOKULDAYDIM.ÇOCUKLARLA DAHA UZUN BİRLİKTE OLMA ŞANSI DOĞMUŞTU.BU DEPREMLER ŞNSANLARIN GÜNAHLARI DOLAYISIYLA MI OLMAKTAYDI.BAZI BÜYÜKLER ÖYLE SÖYLÜYORLARDI.
SONRALARI DEPREM VE JAPONYA BİRLİKTE ANILIR OLDUYDU.
ÜÇÜNCÜ DENEYİMİM LİSEDE OLDUYDU.TRAŞ OLMAKTAYDIM.BİRDEN TAVANLA DUVAR AYRILIVERDİ.TRAŞ MAKINAM AŞAĞIYA DOĞRU KAYDI VE BİR SICAKLIK HISSETTIM.SOL YANAĞIMDAKI BEN ARTIK YOKTU.AŞAĞIYA BAKTIM .ESKİ DEMİR KARYOLALAR VARDI SADECE.DEPREM DURUNCA VEYA DİNLENMEYE ÇEKİLİNCE ARKADAŞLARIM İLK YARDIMA KOŞTULAR BENİM İÇİN.TÜTÜN KANI DURDURMAK İÇİN YARDIMA YETİŞTİ.
NİYE JAPONYA GİBİ OLAMIYORDUK.SANIRIM HERŞEY İNSANA VERİLEN DEĞERDE BİTİYORDU.