AYDIN OLMANIN
SORUMLULUĞU
Bilinen fıkra vardır...
“ İki kız babası uzun yıllar sonra karşılaşmış konuşuyorlar:
- Senin kız ne yapıyor?
- Benim kız çok başarılı... Müdürün sekreteri oldu. Müdür kendisine güzel bir daire kiraladı. Bir de otomobil aldı. Kızı ara sıra görüyoruz… Çok mutlu maşallah... Senin kız ne oldu?
- Bizim ki de seninki gibi bir müdüre metres oldu ama ben senin kadar güzel anlatamıyorum...”
- Senin kız ne yapıyor?
- Benim kız çok başarılı... Müdürün sekreteri oldu. Müdür kendisine güzel bir daire kiraladı. Bir de otomobil aldı. Kızı ara sıra görüyoruz… Çok mutlu maşallah... Senin kız ne oldu?
- Bizim ki de seninki gibi bir müdüre metres oldu ama ben senin kadar güzel anlatamıyorum...”
Fıkra, özellikle sözde aydınlarımızı televizyonlardan
izlerken, dinlerken aklıma geliyor. Sözde aydınlarımız, laik cumhuriyetin din
devleti modeline gidişini öyle süslü kelimeler, öylesine güzel cümlelerle
anlatıyorlar ki… Sanırsınız pupa yelken açmış nurlu ufuklara doğru ilerliyoruz…
Neler oluyormuş mesela: "Çevre, merkez ekseninin
kırılması sonucu siyasetin yeni arayışlara girmesi..." - "Farklılıkların
temsili esasına göre toplumun yeniden inşası..." - "Sistemin dışında
tutulmuş kesimlerin sisteme dahil olmasının yarattığı değişim süreci..."
vs..vs..vs….
Bazıları kalkmış ülkemizin bir kabuk değişimi yaşadığından
söz ediyor. Bu yaşananlar kabuk değişimi falan değil… Düpedüz toplumun beyni değiştiriliyor,
yıkanıyor... Laik cumhuriyet, Atatürk, bilim, çağdaşlık gibi kavramlar alınıp
yerine orta çağdan kalma kavramlar yerleştiriliyor. Anaokullarından başlanarak
edilgin, çağdaş değerlere yabancı bir insan tipi yetiştiriliyor. Ülke şeriat
toplumuna dönüşüyor. Din devleti modeline doğru ilerliyor... Ancak bunu açıkça
söylemek ise tepkilere neden olmak anlamı taşıyor. Zira bu durumda tüm şimşekleri
üzerinize çekmiş olmanız kuvvetle muhtemel...
Merak ediyorum; acaba bu sözde aydınlarımız tepki çekmemek
adına mı böyle konuşuyorlar? Süslü
lafların arkasına saklanıyorlar... Böylece de hem söylemiş hem de söylememiş
olacak, dolayısıyla, iki arada bir derede durumu idare edecekler... Bence öyle.
Ancak doğru mudur acaba bu tavır. Ne yardan ne de serden vazgeçmemek, ülkenin
bu gidişatına dur demek olabilecek midir? Asla…
Süslü cümlelerle içinde bulunduğumuz süreci, güya bilimsel
gerçeklere dayandıracaksınız. Bu sürecin
olmazsa olmaz, yaşanması gereken bir süreç olduğundan dem vuracaksınız. Yani
bir anlamda yaşananları güzel ve Türk insanının özü gibi göstereceksiniz. Sonra
da kalkıp; “Ben halkı aydınlattım. Çıkıp televizyonlarda durumu anlattım.
Gazetedeki köşelerimde bundan bahsettim.
Ama demek ki Türk Ulusu buna layık. Anlamadı. Bu gidişata dur demek
adına örgütlenemedi.” diyeceksiniz.
Böylece de kendinizi haklı göstereceksiniz. Ne güzel değil mi? Peki, o
halde nerede kaldı sizin aydın kimliğiniz? Bu tavır ve davranış ülkemizi ve
insanlarımızı bu gidişattan kurtarabilecek mi? Tabii ki hayır. O halde silkinin
ve kendinize gelin. Çıkıp halkımıza durumu tüm açıklığıyla anlatın. Onları
aydınlatın.
Aksi halde, bir şairin ‘Tarafsız Aydınlar’ başlıklı şiirinde
dediği gibi, aydın olmanın sorumluluğundan kaçanlara gün gelecek halk cezasını
verecektir. Unutulmamalıdır ki, halkın vereceği ceza bir hükümetin vereceğinden
çok daha büyük olacaktır.
ARZU KÖK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder