23 Nisan ve Çocuklar
23 Nisan pandemi dolayısıyla yasaklı geçecek bu yıl. Oysa 23
Nisan kutlanmaya başladığında Kurtuluş Savaşı yeni bitmiş, sayısız şehit
çocuğu, öksüz, yetim kalmıştı. Bu kutsal emanet olan çocuklara sahip çıkabilmek
adına TBMM’nin kurulduğu gün, aynı zamanda çocuklara armağan edildi ve
kutlanmaya başlandı. O gün bu gündür 23 Nisan; Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı olarak kutlanır oldu. Bugün ise bu törenler belki de yapılmasın diye,
Anıtkabir ziyaretçi akınına uğramasın diye yasak geldi. Gerekçe pandemi.
Aslında gerekçe bu olsa da asıl amacın farklı olduğu herkes
tarafından biliniyor. Ben burada bunları anlatmayacağım yeniden. Ama biliyorum
ki çocukları sevmeyenlerin, çocuklara ait bir bayramı iptal etmesi son derece
normaldir.
Çocukları sevmiyorlar. Çünkü, onların varlığından bile
haberleri yok, olsa bile gözlerinin gördüğü yok zaten. Her zaman çok önemli
başka işleri var, kimi güya vatanı, milleti kurtarma peşinde, kimi dergi,
gazete basıp gençleri coplatma işinde, kimi daha fazla rant elde etmek için
şehirleri köstebek yuvasına çevirme peşinde. Çocukları değil sevmeye, görmeye
bile tahammülleri yok. Oysa çocuklar onların yüzünden ölüyor, onları
sevmedikleri, onlara azıcık da olsa değer vermedikleri için ölüyorlar. Hepsi de
suçludurlar. Suçlular. Çocukların küçücük elleri onların yakalarına yapışıp
onları sanık sandalyesine oturtamayacak belki ama onlar bu kadar büyüdükleri,
çocukluktan bu kadar uzaklaştıkları için vicdanlarda hep suçlu olarak kalmaya
mahkûm olacaklar.
Bu kadar çabuk büyümeselerdi, belki emirlerindeki kurşunlar,
bombalar ufacık çocukları delik deşik edemeyecekti. İçlerinde bir parça
çocukluk kalmış olsaydı, ana rahminde öldürülmezlerdi, doğunca öldürülmezlerdi,
çocukluklarını yaşayamadan öldürülmezlerdi... 23 Nisan “Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramı” olarak ilan edilmiş ama aradan geçen onca yılın ardından
dünyada, öldürülen çocuk sayısı bakımından ilk sıralarda yer alan bir ülke
konumuna gelmişiz, ne yazık.
Ülkemizin sınırları, ülkemizin çocuklarına gün geçtikçe dar
edilmeye devam ediliyor.
Sınırları dar edenler ise çocukları vurdumduymaz bir şekilde
sokaklara salan sorumsuz, eğitimsiz aileler ve sokakları, çocukları koruyamayan
devlettir. Her geçen gün inanılmaz üzücü ve ahlak sınırlarını zorlayan
haberleri duymaya, okumaya başladık. Haber dediğime bakmayın siz: Boğazı
kesilerek öldürülen bebeklerden, elinde pompalı tüfekle okuduğu sınıfı basan
ilköğretim öğrencisinden, kümese sağ olarak gömülen zavallı çocuklardan, beş
yaşında dövülen, altı yaşında öldürülen, yedi yaşında taciz edilen, sekiz
yaşında tecavüze uğrayan, dokuz yaşında mendil sattırılan, dokuz yaşında
dilendirilen, on yaşında sırtında sigara söndürülen, on bir yaşında bıçaklanan,
on iki yaşında evlendirilen çocuk gelinlerden bahsediyoruz.
Bu ülkenin çocukları, geleceğimiz, bizim çocuklarımız…
Ancak İHD, Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle yayımladığı
raporunda 617 çocuğun yaşamını
yitirdiğini açıklıyor. Çocuk yaşam hakkı ihlalleri ise şöyle sıralanmış
raporda:
- 6 bin 132 çocuk cezaevinde.
- Yıl içinde çocukların çalıştırıldığı işyerlerinde meydana
gelen ölümlü kazalarda toplam 14 çocuk hayatını kaybetmiş.
- Bakım evlerinde ve eğitim kurumlarında yıl içinde toplam 5
çocuk hayatını kaybetmiş.
- 389 çocuk cinsel istirmar ve tecavüze maruz kalmış.
- TÜİK’in yayımlamış olduğu İstatistiklerle Çocuk raporuna
göre 16-17 yaş grubunda 23 bin 906 çocuk evliliği gerçekleşmiş.
Belki de bu rakamlar, çocuklara duydukları sevgisizlik gün
yüzüne çıkmasın diye istemiyorlardır bu bayramın kutlanmasını. Ülkeyi
yönetenlerin derdi; çocuklara karşı işlenen suçlara karşı radikal kararlar
almak bir yana dursun 18 yaş’a seçilme hakkı vererek, nüfusun yarısı genç olan
bir kalabalığın oyunu almak, en büyük dertleri. Çocukları sadece başlarına dert
olarak görüyorlar. Oysa Türkiye’nin asıl problemi çocuklar değildir.
Türkiye’nin en büyük problemi çocukları insan gözüyle görmeyen ahlaksız büyük
bedenlerdir.
Anaokulundan başlayarak çocukları siyasi bir figür değil,
bir değer olarak görüp çağdaş geleceğe yönelik bir bilinçle eğitmek gerekir.
Çocuk işçiliğinin sert tedbirler alınarak engellenmesi gerekir… Töre adı
altında çocuk gelinlerin büyük bedenlerin altına yatmasını engellemek gerekir.
Güya adı eğitim yurdu olan kurumlarda çocuk tacizlerinin önüne geçmek gerekir…
Bir toplumun geleceğini kurtarmak bir yana boğazına ipi
geçiriliyor yazık ki ülkemde. İp geçirilemiyorsa şayet hapishanelerde
karartılıyor yaşamı. O da olmuyorsa taciz edilerek karartılıyor. Bu da
olmuyorsa masumluğuna, çocuk olmasına bakılmadan öldürülüyor. Şimdi durum
böyleyken Çocuk Bayramı’na tahammülü olur mu bu büyüklerin?
Unutmayın! Yaşananlar, yarın yaşanacakların habercisi
olurlar. Belleklerden kayıtlar kolay kolay silinmez. Bu ise ülkeyi felakete
sürükler… Kör gözler görüyor mu acaba?
“Çocukların ağladığını duyuyor musunuz ey kardeşlerim.
Keder yıllarla gelmeden önce
Küçük küçük çocuklar, ey kardeşlerim
Acı acı ağlıyorlar
Ötekiler oynarken, onlar ağlıyorlar” (Elizabeth Browning - Çeviri: Mina Urgan)
Arzu KÖK
Teşekkürler Arzu hanım, gönlünüze sağlık değerli fikirlerinizi takip beğenerek takip ediyorum. Sevgiler
YanıtlaSil