10 Eylül 2019 Salı

Kaz Dağları ve Knidos - Arzu KÖK

Kaz Dağları ve Knidos

Yunanlı Coğrafyacı STRABON “Tanrı, sevdiği kulunun uzun ömürlü olmasını isterse DATÇA’ ya gönderir” der. Herkes de bilir ki yurdumuzda oksijeni bakımından en temiz yer Kaz Dağları’ndan sonra DATÇA gelir. 1857 yılında Datça’yı, şimdi de pek çok mitolojik olaya sahne olmuş Kaz Dağları’nı soyuyorlar. 

Nehirleri, yeraltı sularını zehirliyorlar. 195 bin ağacı kestiler. Geleceğimizi yok ediyorlar. Ve bu katliamı Türk işçileriyle yapıyorlar. Tıpkı, Knidos’u soyan Charles Newton gibi Kanada şirketi de Türk işçilerden çok memnun. Zira şirketin CEO’su John McCluskey geçtiğimiz günlerde Türk işçilerin çok iyi çalıştığını söyleyerek, onlardan övgüyle söz etti.

Charles Newton “Halikarnassos, Knidos ve Didima’da Keşifler Tarihi” kitabında çok güzel anlatır bu durumu. Biz biraz hikayeleştirerek anlatalım.

“Yıl 1857..

Knidos açıklarına İngiliz Kraliyet Donanmasının “Supply” isimli bir savaş gemisi demir attı.

Gelen arkeolog Charles Newton’du.

Yanında 200 tayfa ve 2000 sterlin vardı. Charles Newton, çift kürekli küçük bir keşif teknesiyle Knidos sahillerine çıktı ve kampı kurdu... Köylüler hemen Mehmet Ali Ağa’ya haber ulaştırdılar. Başka kime gitsinler. Belediye yok, kaymakam yok, jandarma yok. O yıllarda ağa demek devlet demek.

Ağa önce bir haberci gönderdi, Newton’a. Haberci yanında hediye olarak 10 tavuk getirmişti. Ardından Mehmet Ali Ağa ve adamları Knidos’a ulaştı.

Onların yanında da yine hediye olarak bir koyun, onlarca yumurta, bal ve incir vardı.
Hırsız hediyelerle karşılandı.

Charles Newton derdini anlattı.

Kazılar için Mehmet Ali Ağa’dan 100 adam istedi.

Ağa, hemen kabul etti. Ancak, onun da Newton’dan iki isteği vardı.

Biri, Reşadiye’de yapacağı cami inşaatı için Knidos’tan çıkacak taşlar. Diğeri, düşmanı olan Muğla Ağası’nın İzmir paşası tarafından uyarılması için destek.

Newton “bakarız” dedi.

Birkaç gün sonra Mehmet Ali Ağa, Datça köylerinden iri yapılı 100 insanı Knidos kazılarında çalışmaları için Charles Newton’a verdi.

Newton işçilere çok düşük ücret veriyordu. Ancak, işçiler parayı aldıkları zaman şaşırıyordu.

Çünkü çoğu hayatlarında ilk kez para görmüştü. Charles Newton bir ara 50 Datçalı işçiyi bir süreliğine Didim’deki kazılara götürmüş, o işçilerden çoğu hayatlarında ilk kez yarımadadan dışarı çıktıklarını söylemişti.

Mehmet Ali Ağa’nın desteği ve onun emrine verdiği 100 Datçalı ile Newton 384 günde Knidos’u talan etti. 10 tonluk Knidos Aslanı ve Oturan Demeter heykellerinin çıkarılması ve 212 sandık tarihi eserin gemiye taşınmasında hep Datçalı köylüler çalıştı. Soyulduklarını bilmiyorlardı.

Devlet onları ağaya teslim etmişti.

Boğaz tokluğuna çalışıyorlar, İngilizler ne derse yapıyorlardı. “

Newton anılarında Datçalı işçilerin çok iyi çalıştığını söyleyerek, onlardan övgüyle söz ediyordu.

Aradan 162 yıl geçti.

Yıl 2019. Kanadalı maden şirketi Alamos Gold devletin verdiği izinle Kaz Dağları’nı yerle bir ediyor. Yüzlerce dönümü kazdılar, yıktılar. Siyanürle toprağı mahvedecekler ama bizim işçilerimizi övmeden geçemiyorlar: “Türkler taş taşımakta çok iyiler!” 

Değişen bir şey yok değil mi? Bizim olanı almak, çalmak için yine bizim saf, masum insanlarımızdan faydalanıyorlar. Bu arada onlar bizim zenginliklerimizi çalıp gidiyorlar. Evet büyük bir tepki var şu an ama yazık ki durdurulup iptal edilmesine yetmiyor. Belki Türk işçilerimiz onlarla çalışmazsa… Bir umut işte…

Arzu KÖK

3 Eylül 2019 Salı

Toplumu Ayrıştırmak…- Arzu KÖK

Toplumu Ayrıştırmak…

30 Ağustos Zafer Bayramı bu yıl Cuma gününe denk geldi ve Cuma günleri camilerde Cuma Namazı sonrası hutbe okunur. Bu hutbe hepimizin malumu olduğu üzere Diyanet İşleri Başkanlığında hazırlanır ve camilerde okunur. Ancak 30 Ağustos Zafer Bayramımızın olduğu gün Mustafa Kemal’in ismi bile telaffuz edilmedi. Bu ise cami cemaati içerisinde doğal olarak tepki uyandırdı. Bunun üzerine camiyi terk etmek isteyenlerle kalanlar arasında bir arbede yaşandı. 

 Milli değerleri tartışma konusu yapmak sanıyoruz ki toplumu ayrıştırmanın bir başka yolu. Ancak camilerin bölünmesinin, yaşanacak ayrışmanın bedeli çok büyük olur. Ya kimse bunun farkında değil ya da kasten yapılıyor. Nedeni ise meçhul…

Oysa herkes bilir ki; okul bilgiyi; cami manevi değerleri; kışla vatan duygusunu ortaklaştıran yerlerdir. Okul, kışla ve cami gibi değerler bir yandan manevi ve milli değerleri ortaklaştırırken diğer yandan insanları sosyalleştirir. Bu yüzden de sorumlu devlet yöneticileri haklı olarak kışlaya, okula, camiye ve adalet sarayına siyasetin sokulmaması gerektiğini söylerler. 

Bir arada yaşayan insanlar diğerleriyle olan ortak yanlarını fark ettikçe birbirleriyle daha sıcak ilişki içine girerler. Birbirlerinin ortak yanlarını fark eden insanlarda dayanışma, fedakârlık ve yardımlaşma duygusu da gelişir. Aynı coğrafyada yaşamak, aynı inancı paylaşmak ve nihayet aynı tarihe sahip olmak da insanlar arasındaki ortaklığı artırır. Türk milletine düşmanlık besleyenler bu nedenle birleştirmeyi değil ayırmayı; bütünleştirmeyi değil ayrıştırmayı tarihi strateji olarak kullanmışlardır.  “Böl ve yönet” ya da “ayır ve buyur”  stratejisi bu gerçeğin ürünüdür. 

Türk milleti, kendisine rehberlik etmiş olan bütün milli, manevi önder ve değerlerini ayrıştırarak değil birleştirerek millet olmuştur. Tarih boyunca ayrıştırmalar, farklılaştırmalar ve ötekileştirmeler hep parçalamış ve bölmüştür. Şimdi yeniden bir ayrıştırma söz konusudur ki bu ülkemiz için bir felaket demektir. Ancak son yıllarda uygulanan politikalarla; 

1- Empati yoksunu ve bencil
2- Şımarık ve kibirli
3- Genelleme, yaftalama manyağı
4- Mikro düzeyde duyarlı makro düzeyde umursamaz

kişilikte insanlar ile doldu toplum. Bu insanlar;

- Kendi fikrinde ve zikrinde olmayan herkesi horgörür, kötü davranır, adaletle yaklaşmaz. 
- Herhangi bir makam, statü, ünvan, para, şöhret, vb… dünyalık dopingleri alan bireyler kendilerini bir şey sanır hale geliyor. Alt kademede de böyle üste de…
- Doktor olur her şeyi o bilir, esnaf olur en iyi ekonomist odur, öğretmen olur kendi sorunlarını savunanı benimsemez. 
- Mal ve makam ile kendini yukarda ya da aşağıda hisseder bu nedenle daima eziktir. 
- Ülkedeki herkesi sınıflandırır ve notunu da, davranışını da bu sınıflandırmanın sonunda kararlaştırır. Kısaca insanı sevmez, Yaradandan ötürü sever görünür sadece ama sevmez özünde… 
- Ülkede ne yolsuzluk olmuş, ne adaletsizlik umurunda değildir ama maaşından 100 tl kesilse ana avrat söver, memleket mum gibi erir, o tepkisizdir. 

Oysa topluma yeniden anımsatılmalıdır ki bizim birlik beraberliğimiz zaten var. Bizim Allah'ımız bir, Bayrağımız bir, toprağımız bir, vatanımız bir, tarihimiz bir, kültür ve medeniyet kaynaklarımız bir, mukaddeslerimize sevgimiz-saygımız bir... Olumsuzluklarla yolsuzluklara tepkimiz bir, daha dürüst bir toplum, daha kararlı ve kaliteli bir Türkiye özlemimiz bir, savaşlara karşı çıkışımız birdir. Bu anlamda yüzlerce birlik noktasına sahibiz. Buna karşılık farklı noktalarımız o kadar fazla değil. Çok çok mezhebimiz farklı, cemaatimiz-tarikatımız farklı, kıyafetimiz farklı, siyasetimiz farklıdır. Belki biraz da öncelikli sorunlarımızla hizmet tarzımız ve anlatım metodumuz  farklılık gösteriyor. Ancak bu farklılıkların hiçbiri birlik beraberliğimizi sağlayan değerlerden önemli değildir. Olamaz da…

Çatışma konularına mesafeli davranmalı ve birlikte yaşamayı, özümüze dönmeyi başarmalıyız. Ayrıştırmanın önünde durmalıyız. Özellikle dış düşmanların kışkırtmalarıyla körüklenen bu ayrışmadan Kuvâyi Milliye döneminde oluşturulan büyük uzlaşmayı yeniden sağlamalıyız. Türk toplumunun yapısında olan imece kültürünü yaygınlaşmalı, birlikteliğin güzelliği anlatılmalıdır. Ülkemizin bir toplumsal barışa ihtiyacı vardır.

Son zamanlarda hep yeni parti çalışmalarından bahsediliyor, çalışıyor birileri bu anlamda. Ancak bu ülkenin yeni bir partiden çok toplumsal barışa ihtiyacı vardır. Bu toplumsal barış sağlandığında halkımız birlikteliğin önemini kavrayacak ve ülkemiz tüm sorunlarından da kurtulma yolu bulacaktır. Belki de bu yüzden istenmiyor bu ülkede toplumsal barış… Ne dersiniz?...

Arzu KÖK