Arzu KÖK
1 Eylül Dünya Barış Günü. Ama barışı bilemeden büyüdük bizler. Gökyüzü yakın, ölüm hep uzaktı bize. Doyasıya sevemeden yetiştik. Ahlak zabıtası kol gezdi etrafta, disiplin yönetmelikleri, masallar, masallar… Utangaç çocuklardık, günah gibi gizliydi buselerimiz. Çoşkularımız hep en derinlere gömüldü. Dövüştüğümüzde alkışlandık, seviştiğimizde ayıplandık, dışlandık. Yazık ki barış nedir, bilemeden büyüdük. Şimdi savaş çanları çalıyor, neymiş getireceklermiş barışı. Gerçekleri görmeli ve sevmeliyiz, önce kendimizi ve çevremizi…
1 Eylül Dünya Barış Günü. Ama barışı bilemeden büyüdük bizler. Gökyüzü yakın, ölüm hep uzaktı bize. Doyasıya sevemeden yetiştik. Ahlak zabıtası kol gezdi etrafta, disiplin yönetmelikleri, masallar, masallar… Utangaç çocuklardık, günah gibi gizliydi buselerimiz. Çoşkularımız hep en derinlere gömüldü. Dövüştüğümüzde alkışlandık, seviştiğimizde ayıplandık, dışlandık. Yazık ki barış nedir, bilemeden büyüdük. Şimdi savaş çanları çalıyor, neymiş getireceklermiş barışı. Gerçekleri görmeli ve sevmeliyiz, önce kendimizi ve çevremizi…
Küs olmayı bırakıp, gidip gelmeliyiz birbirimize. Kaç
dostunuza gidip geliyorsunuz? Kaç komşunuza? Sevgilinize gidebiliyor musunuz?
Kendinize? Yüreğinize? Düşüncelerinize? Sevmezsek barış olmaz, sevmeli! Ama nasıl? Kimi? Küskün olduklarımızı. Peki kimdir küs olduklarımız?
Kendinize? Yüreğinize? Düşüncelerinize? Sevmezsek barış olmaz, sevmeli! Ama nasıl? Kimi? Küskün olduklarımızı. Peki kimdir küs olduklarımız?
Herkesin ağzında bir türkü; barış gelsin. Peki gelsin. Barış
güvercinlerini uçuralım dört bir yandan. Bir bahar ülkesine dönsün yurdumuz.
Dünyada huzur hüküm sürsün, herkes kardeş kardeş yaşasın. Savaşmayalım. Sevişelim.
Ama gerçek diğer taraftan bakıyor bize, gülerek, ağlayarak… Böyle bir dünya,
böyle bir barış olmaz. Savaş alınyazısıdır bu dünyanın. Çatışma, kavga… “Var
olmak için dövüşmek gerek” öyle düşünüyor insanoğlu. Oysa varolmak için sevmek
gerekir.
Soruyor yanındakine; “Var mıyım?” Bu düzende sözünü geçirebiliyorsan varsın. Eziyorsan, eziliyorsan, etkiyor, etkilenebiliyorsan varsan. Yarışıyorsan varsın. Bu dünyanın ruhunda savaş var. Ruhunda güç kavgası var. Barışı kavgada, savaşta bulanlar var bir de. Huzuru kavgada arayanlar var. Çünkü sevmiyorlar, aramıyorlar. Onlar ki sevmiyorlar, soramıyorlar, belayı hayra yoramıyorlar… Sevmeyi bırakın var olmayı bile unutmuşuz birçoğumuz. Biri tanımlasın istiyoruz devamlı. Oysa sevmek tanımla olmaz ki. Sevmenin de varlığın da tanımı yok ki. Neden yok barış? Çünkü barışa düzülen onca övgü boş.
Soruyor yanındakine; “Var mıyım?” Bu düzende sözünü geçirebiliyorsan varsın. Eziyorsan, eziliyorsan, etkiyor, etkilenebiliyorsan varsan. Yarışıyorsan varsın. Bu dünyanın ruhunda savaş var. Ruhunda güç kavgası var. Barışı kavgada, savaşta bulanlar var bir de. Huzuru kavgada arayanlar var. Çünkü sevmiyorlar, aramıyorlar. Onlar ki sevmiyorlar, soramıyorlar, belayı hayra yoramıyorlar… Sevmeyi bırakın var olmayı bile unutmuşuz birçoğumuz. Biri tanımlasın istiyoruz devamlı. Oysa sevmek tanımla olmaz ki. Sevmenin de varlığın da tanımı yok ki. Neden yok barış? Çünkü barışa düzülen onca övgü boş.
Kardeşlik, eşitlik, demokrasi, insan hakları… Boş. Boş söz
onlar boş.
Doldurulmuş. Doldurulmuş bir dünya, alıkoyuyor bizi barıştan.
Dolduruldukça dövüşüyoruz, dövüştükçe dolduruluyoruz.
Doldurulmuş. Doldurulmuş bir dünya, alıkoyuyor bizi barıştan.
Dolduruldukça dövüşüyoruz, dövüştükçe dolduruluyoruz.
Neden yok barış? Çünkü sevmek yanlış anlaşılmış. Bağırılıp
çağrıldıkça sevildiği anlaşılmış. Ama atlanmış, sevgisiz barışların kalıcı olmayacağı.
Hep karışılmış, karıştırılmış barış. Barışı getirmeye çalıştıkça götürmüşler.
Kendi ayakları üzerinde duramayana, kendi gözleriyle göremeyenlere barış haram.
Karışana da haram, dayatana da.
Hepimize evet hepimize barış haram dostlar.
Hepimize evet hepimize barış haram dostlar.
Sevmeli dostlar, sevmeli. Sevemezsek barış olmaz. Barış diye
yaşadığımız derin bir gaflettir. Her barışın ardındaki savaşı, küskün yürekleri,
çaresizliği anlamadıkça barış olmaz. Gerçekleri haykırmadıkça barış olmaz.
Barış istiyorsak eğer, sevmeli ve haykırmalıyız gerçeği.
Gerçek, yârimiz olmadıkça olmaz, gelmez barış…
Arzu Kök
***
YORUM, ELEŞTİRİ VE
KATKILAR:
Gesendet: Montag, 15. September 2014 um 21:07 Uhr,
Von: "Arif Asci" asciarif@hotmail.com,
An: "ismet aydemir", Betreff: RE:
Aw: [Ciddiyiz Biz Grubu]
Neden Yok BARIŞ?
Ağabey merhabalar, nasılsınız. Bu güzel yazıyı benimle de
paylaştığınız için teşekkür ederim. Ne zamandır Türklükten kopmuşuz iki yakamız
bir araya gelmemiştir. Atatürk bir nebze bizi Türklüğü toparlama
çalışmışsa da, Onu da emperyalistler tez zamanda ortadan kaldırmışlar maalesef.
Onuncu Yıl Nutku'nu okuduktan sonra Ankara'da Hipodrom'da 'Türk Milleti
Zekidir, Türk Milleti Çalışkandır, Ne Mutlu Türküm Diyene' diyerek yüksek
onurunu yüzyıllar sonra Türk milletine bir hatırlatışı vardır hani! Her
seyrettiğimde yahut dinlediğimde aklıma acaba Bilge Kağan'dan sonra aradan
geçen yüzyıllardan bu yana Türk Milleti'ne kim böyle seslenmiştir diye
düşünürüm de başkasını bulamam. Ama Türk Milleti de yüzyılların kimlik
erozyonunu nasıl üzerinden atacak. Paçasını bir kere ıslahı yahut eğitimi
mümkün olmayan topluluklara kaptırmış. Kurtuluşu her arayıp zorladıkça ya
etnik ya da dini ayak bağlarından sıyrılamamakta, onların bataklığına
saplanmaktadır. Sonuçta bilinç bulanıklığının kaybolması ile, Milletin
kendisine dönmesi, emperyalist ayak oyunlarını ters yüz etmesi ile
sağlanacaktır ümidindeyim.
Selamlar, saygılar.
aaşcı.
***
Selamlar, saygılar.
aaşcı.
***
From: dr.aydemir@web.de,
To: Ciddiyizbiz@googlegroups.com,
Subject: Aw: [Ciddiyiz Biz Grubu] Neden Yok BARIŞ? - Date: Sun, 14 Sep 2014
22:15:38 +0200
İKİ ODUN VE BİZ
İki odun yan yana duruyorlar. Çok önemsiz onlar,
diğerlerinin yanında. Keçinin, koyunun, tavuğun, ineğin, meyvelerin yanında,
çok önemsiz.
Tarladayız, akşam oluyor. Yavaş yavaş soğuyor her tarafımız.
Odunları yan yana getiriyoruz ve tutuşturuyoruz. Ateş
yanıyor, ısınmaya başlıyoruz. Nemli bir havlu gibi hisstetiğimiz vücudumuz,
yavaş yavaş bir kuru havluya dönüşüyor. Alev alev yükselirken ateş bir sevinç
doğuyor içimizden ve sarıyor bizi.
O ateş sevgi, alev ise aşkdır.
Çiçek çeşidi kadardır sevgi çeşidi. Ana baba, kardeş,
akraba, arkadaş, hayvan, bitki, gök, uzay, deniz, su, hava sevgisi ve yar
sevgisi gibi çok çeşitlidir.
Çiçek çeşidi kadardır aşk çeşidi.
Peki sevgi nasıl doğar?
İki odun eğer kuru iseler tutuşturulabilinir.
İki canlı arasında eğer saygı varsa, sevgi doğabilir.
Her canlının toprağa, güneşe, suya, havaya ihtiyacı vardır.
Sevginin gereksinimi olan; hava, su, toprak, güneş ise
saygıdır.
Saygı olmayan yerde solar sevgi.
Kişiler yaşam denen ipin üzerinde bir canbaz gibi giderken;
ellerindeki denge çubuğunun bir ucunda ’hiç bir eyleminde
hiç bir canlıya zarar vermeme’,
diğer ucunda ise ‘hiç bir eyleminde kendine de zarar
vermmeme ve verdirmeme koşulu ’, vardır.
Eğer kişiler yaşam denen ipin üzerinde oynayıp dururken;
başkalarına veya kendilerine zarar vermeye başladıklarında
ipin üzerinde sendelemeler, dengesizlikler, kayışlar ve düşüşler başlar.
Kişilik bozuklukları, sinir hastalıkları böyle başlar.
Tüm çocuklar bir hayvan kesimiyle ilk karşılaştıklarında,
korkunç bulurlar, değişik şekilde tepki gösterirler. Sonra anamız babamız daha
iyi bilir, hem yaratan da hayvan kesimini istiyormuş diye yavaş yavaş kana
alışırlar, kan görmeye alışırlar, hatta kan dökmeye alışırlar. Tıpkı sigaraya,
alkole, uyuşturucuya, kumara alıştıkları gibi alışırlar kan akıtılmasına.
Sonrada hem hoca hem papaz dahil milyonlarca sözde uygar
kişiler,
beraber olup et yerler,
Irakda, Filistinde, Libyada öldürülen milyonlarca kişinin
çığlıklarını duymadan, onların kan kokularını hissetmeden,
gasp edilen neften yapılan benzini, dizeli kullanırken
kahakaha bile atabilir bunca manyak kişiler.
Türk Örf Adetine göre yaşayan kişilere Türkmen denir. Türk
Örf ve Adetleri bir yaşam düzenidir. Dinlerle kıyaslanamayacak kadar üstün bir
yaşam düzeyidir.
Türk örf ve Adetlerinin üç ana koşulu vardır:
Tüm canlıları kendi canın ile bir tutacaksın, hatta
karıncanın canını bile. Seni bir kişi veya bir hayvan öldürmeye kalkışmazsa
öldürme hakkın yoktur. Sadece nefsi müdafa durumlarında öldürebilirsin.
Eğer kişiler et yiyici olarak doğsaydı, dişleri ile dünyaya
gelirlerdi. Süte, yoğurda, bala, sebzeye, meyveye göre var oldu çocuklar, ete
göre değil!
Kişi mala mülke sahip olamaz. Onu ancak bir süre
kullanabilir. Kuşun ağcın dalını kullandığı gibi. Beraberce çalışıp, beraberce
ihtiyaçlarına göre paylaşırlar, ürettiklerini.
Toranın araplara uyarlanmış şekli Kurandır.
Bu olaydan sonra, bugünkü Nato gibi işlev gören Cihad
Orduları kurulmuş ve Türkistana dörtyüzyıl boyunca saldırılmış ve Türkmenlerin
ulaştığı en üst yaşam düzeyi perişan edilmiştir.
‘Delikli demir icad olmuş, mertlik bozulmuştur.’
Bu yüzden bugünkü dünyada; namertlerin, sorospu çocuklarının
tankları, topları, uçakları, roketleri, atom bombaları tozu dumana katıyor.
Hanlar, hakanlar, yönetenler Orta Asyada senede bir gün açık
kapı yapıyorlardı.
Yurttaşlar yöneticilerinin oturdukları Yurda giriyorlardı.
Evlerinde olmayan, eşya, yiyecek, giyecek orada varsa, onları alıp götürme
hakları vardı. Türkmenler hakanlarını baba olarak saygı gösteriyordular. Savaş
anında hakanlar önde gidiyorlardı.
Sosyalizim veya komünizim Türk Örf ve Adetinin piçleşmiş
şeklidir.
Onlarda işçi sınıfının silahlı diktatörlüğü öngörülmüştür.
Halbuki Türk Örf ve Adetlerinde ‘Zorla güzellik olmaz.’
Malın mülkün sahibi Tanrıdır.
Bu konudaki Türkmen görüşü:
‘Mal sahibi, mülk sahibi, nerede bunun ilk sahibi? Mal da
yalan mülk de yalan, al biraz da sen oyalan.’
Bir kişi hatasını fark etti ve pişman, hatasını bir daha hiç
ama hiç tekrarlamayacak. Gelmiş, senden af diliyor. Eğer seni ikna edebilmiş
ise onu affedeceksin. Hatta babanı öldürmüş olsa bile. ‘Aman diyene kılıç
kalkmaz.’
Alpaslan Malazgirtde Bizans karalını, Atatürk ise Sakaryada
Yunan Orduları Başkomutanını afetmiştir, af diledikleri için.
Yukarıda özetlediğim çerçeve içinde bir kişinin sevip,
sevilebilmesi için Türk Örf ve Adetlerine göre eğitim alması gerekir.
Kişilerin sevinerek yaşayabilmeleri için, sevilmeleri
gerekir.
Sevgi ise satın alınamaz, gasp edilemez. Hatt ne atom
bombası, ne de Nato, Kızıl, Sarı eşkiyalar onu yağmalayamaz. Oruspuhanelerde de
sevgi satın alınamaz.
‘Bu dünya bir gemi yoktur yelkeni,
sevilmek istersen sev beni.’
Selamlarımla, Ali Aşıkoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder