Son zamanlarda bizlere neler oldu/oluyor anlayamıyorum bazen. Zira bir şeyler oluyor. Ancak olan biteni görmek konusunda sanki kör oldu herkes. Uyarmaya çalışanlara karşı da sağır olundu. Gerçekten de olan biten olayları görmek, duymak konusunda nasıl da kapatır olduk kendimizi. Nasıl da çekildik köşemize?
Ama neden?
Korkuyor muyuz
yoksa çok mu çaresiziz?
Gerçekliği fark
etmenin, anlamanın hiçbir yolu yok mu?
Şöyle bir baktığımızda dünyanın her yerinde insanlar sürekli
bir biçimde yolsuzluk hakkında ve ulusal güvenlik hakkında isteklerde veya şikâyetlerde
bulunuyorlar. Bunun olmadığı hiçbir ülke yok, değil mi? Eğer bir ülke içinde hiç
kimse kamusal olarak bu türden şeyleri dillendirmiyorsa, bunun tek nedeni
iktidarda olanların buna son derece acımasız baskıyla yanıt vermesidir.
Gelgelelim bu sorunlar dünya üzerindeki bütün ülkelerin
siyaseti ve jeopolitiği açısından merkezi meselelerdir. Belirli bir ülkenin
durumu, aynı zamanda, onun sınırları dışındaki kişilerin onun hakkındaki
tartışmalarına da maruz kalır. Ülkenin sürgündeki yurttaşları bunun üzerine
konuşur. Diğer ülkelerdeki toplumsal hareketler bunun üzerine konuşur. Diğer
hükümetler bunun üzerine konuşur...
Ancak bu sorunları kamusal olarak tartışan kişilerin bu uzun
listesi, tek tek ülkeler söz konusu olduğunda bu sorunlara dair oldukça farklı
şeyler anlatırlar. Bu durum, bizim, insanların neler olup bittiğini ve
talepleri ve şikâyetleri nasıl değerlendirmemiz gerektiğini anlamak adına
kullandıkları dile ve yaptıkları gerçeklik tariflerine daha yakından bakmamızı
gerektirir.
Yolsuzluk adeta kaçınılmazdır. Bir genel kural olarak, ülke
ne kadar büyükse yolsuzluk yoluyla biriktirilebilecek miktarlar da o kadar
fazladır. Basındaki başlıklardan hemen her zaman yolsuzlukla suçlanan ve
yargılanan, hatta hapse atılan oldukça üst düzey siyasi kişiliklere ya da
oldukça üst düzey şirket yöneticilerine dair haberler alıyoruz. Aynı şeyleri
daha alt düzey kişiler hakkında da duyuyoruz. Fakat basın bu alt düzey
kişilerle ilgili daha az söz söyler. Hatta hiç bahsetmez.
Yolsuzluk nasıl gerçekleştirilir? Bunun yanıtı oldukça
basittir. Kişinin paranın zincirdeki bir kişiden diğerine aktığı bir konumda
yerleşik olması gerekir. Kuşkusuz kendilerini bu oyunu oynamaktan alıkoyan
içselleştirilmiş değerlere sahip kişiler de vardır. Fakat bu kişilerin sayısı
açıkça kabul edeceğimiz üzere çok daha azdır.
Yolsuzluğa yönelik olarak bazı kötü insanları kınamanın
amacı nedir? Bir hükümet değişimi arzusu olabilir. Kamusal eleştiri sokak
gösterilerine ya da hükümet karşıtı çabaların diğer örgütlü biçimlerine yol
açabilir. Bu türden çabalar başarılı ya da başarısız olabilir fakat hedefleri
bellidir.
Yine hükümet ya da hâkim konumlarda bulunan diğer kişiler de
hükümet karşıtı göstericileri yolsuz olmakla ve bu anlamda bu konuda
hükümettekileri kınayacak konumda olmamakla suçlayabilir.
Hükümetlerin kendi dışındaki diğer hükümetler hakkında
söylediklerine baktığımızda, yolsuzluk suçlaması öncelikle jeopolitik çıkarları
yansıtır. Yine genel bir kural olarak, bir hükümet, eğer bir müttefik ise ya da
iktidarda kalmasını tercih ettiği bir hükümet ise, bir başka hükümeti
yolsuzlukla suçlamaz. Gelgelelim, bir hükümet, diğer bir hükümeti bir düşman ya
da en azından iktidardan gitmesini tercih ettiği bir hükümet olarak gördüğünde,
bir başka hükümeti yolsuzlukla suçlayabilecektir. Bir diğer olasılık olarak,
bir hükümet, bir yandan bir başka hükümeti açıkça yolsuzlukla suçlamaktan
sakınırken, diğer yandan bu türden bir kendini dizginlemenin geçici olduğunu ve
buna devam etmesinin diğer hükümetin konumunda bazı değişiklikler yapmasına
bağlı olduğunu gizlice fısıldayabilir.
Ulusal güvenlik meselesi ise benzer birçok anlamlılık taşır.
Hükümetler yolsuzluğa ilişkin ya da jeopolitik ittifaklara ilişkin kamusal
tartışmayı, ulusal güvenlik temasına başvurarak dizginlemeyi, hatta ortadan
kaldırmayı umarlar. Bu başvuru, çeşitli sonuçlara ulaşmanın görece etkili bir
yöntemidir. Hükümetler bu ulusal güvenlik iddiasını onun geçerliliğine dair
herhangi bir kanıt sunmaksızın öne sürebilirler. Buna dair kanıt sunmanın da
ulusal güvenliği ihlal ettiğini ileri sürebilirler.
İnsanların kamusal tartışmaya yönelik bu türden
engellemelere karşı koyabileceği yol, basının ulusal güvenlik hakkındaki
iddianın amacı muhalefeti susturmak olan bir müdahale olduğu ifadesini
yaygınlaştıracağı beklentisinde olan içeriden kişilerin yaptığı haber
uçurmalardır. Bu türden bir bilgi uçurma hükümet tarafından ulusal güvenliği
tehlikeye düşürme iddiası üzerinden soruşturmalar ile karşılaşır.
Ulusal güvenliğe eşlik eden dil yazık ki ispiyonlama
dilidir. İspiyonlama da evrenseldir. Fakat pahalı ve zordur. Bu anlamda, daha
yaygın ve muhtemelen başarılı uygulamaları da daha zengin hükümetler tarafından
yapılır. Ve casuslar daha şiddetli biçimde cezalandırılabilir.
Herhangi bir ülke ismini söylemeye gerek yoktur. Çünkü
burada işaret edilen asıl nokta, bugün sıkça ifade edildiği üzere ortada “yalan
haber” den başka bir şeyin kalmadığıdır. Fakat unutmamamız gerekir ki
suçlamalara karşı yalan haber iddiasına başvurmak da kamusal tartışmayı
bastırmayı denemenin yollarından biridir.
O halde, gerçekten olan biteni görmek konusunda çaresiz
miyiz? Gerçekliği fark etmenin hiçbir yolu yok mu? Tabii ki var. Her birimiz, görece
akla yatkın bir analiz yapmak için belirli bir durum karşısında kendini tekrar
eden konular üzerinden, olan biteni bir elekten geçirmek gibi zorunlu bir
dedektiflik işine girişebiliriz.
Asıl sorun dedektif olmanın çalışmayı, çok çalışmayı
gerektirmesidir. Oysa çoğumuz bu işi yapacak ne tecrübeye, ne paraya ne de
zamanımız var. Bu nedenle yazık ki bu işi de taşerona veririz: bir ya da daha
fazla toplumsal harekete, bir ya da daha fazla gazeteye, bir ya da daha fazla
bireye, vb... Bunu yapmak için de taşeron(lar) ile güven ilişkisine sahip olmak
ve bu güveni sürekli tazelemek durumundayız. Büyük iş…
Ancak unutulmamalıdır ki o dedektif ne kadar iyi çalışırsa
çalışsın. Hiçbir iş kendi yaptığımız iş kadar verimli olmaz. Aksi durumda ise bahsettiğimiz
o kendini tekrar edip duran konulara gömülmeye mahkûm kalacağımız kaçınılmaz bir
gerçektir.
Arzu KÖK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder