100. Yıl…
Falih Rıfkı Atay, Çankaya kitabında; “Anadolu'da yeni bir
Türk devletinin temeli 23 Nisan 1920 günü atıldı.” der.
Mustafa Kemal Atatürk, milli mücadelenin o zor, o imkânsız
günlerinde, İstiklal Savaşı'ndan önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni kurmuş ve
o ulvi güçten aldığı yetkiyle Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirmiştir. Dünya
devrim tarihinde bir devrimcinin gücünü Milli Meclisi'nden aldığı pek görülmüş
değildir. Aksine pek çok lider bundan kaçarken o, ısrarla meclisten yana
olmuştur.
İstiklal Savaşı'nın bütün aşamalarında, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nden aldığı güçle hayata geçiren önderimiz olanaksızı olanaklı
kılarken, en büyük desteği milletvekillerinin iradelerinden almıştır.
Yine Falih Rıfkı Atay, Çankaya kitabında der ki; “Gün
gelir, Meclis kavgalarından usananlar, ‘Canım efendim bu Meclis de nedir? İzin
veriniz, dağıtalım.’ gibi tekliflerde bulunan dar kafalı gayretkeşlerden de
ürpererek uzak durur. Mustafa Kemal, meclissiz yaşamayı aklı almayan bir
yirminci asır lideridir. Söyler, inandırır, zora getirir, susturur fakat
meclissiz yapamaz.”
23 Nisan 1920 günü, güneşli bir öğle sonrası Millet
Meclisi'nin önünde dualar okunup, tekbirler getirildikten, kurbanlar
kesildikten sonra Mustafa Kemal Paşa, Meclis binasının iki, üç basamaklı
merdivenini çıkarak, kırmızı-beyaz kurdeleler bağlanmış olan kapıda eline
verilen makasla kurdeleleri keser. Sıra Meclisin açılışına geldiğinde içerde
115 milletvekili vardır. En yaşlı üye olarak Sinop Milletvekili Şerif Bey
kürsüye çıkar ve yaptığı kısa konuşmada İstanbul’un işgal edildiğini, hilafet
ve saltanat makamının esir olduğunu belirterek Meclis'i açar. Arkasında Arapça "İşlerinizde
meşveret ediniz" yazısı vardır. Zaman gelecek bu levhanın yerini
Türkçe bir levha alacaktır: "Hakimiyet kayıtsız, şartsız
milletindir..."
Açılan Meclis o gün, ilk toplantısını yapar ve dağılır.
Ertesi gün ikinci oturumunu gerçekleştirir. Ve Mustafa Kemal Paşa mevcudun oy birliğiyle
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçilir. Tarih 24 Nisan 1920'dir. Ve
Mustafa Kemal Paşa 39 yaşındadır.
İşte bu kahraman Meclis bugün yüzüncü şeref yaşındadır.
Vatan savunmasında, pek çoğumuzun ailesinde şehitler söz
konusudur. Bunların hiçbirinin ne mezarı
belli ne de nerede şehit edildikleri, ya da esir olduklarına dair bir bilgi vardır…
Çünkü o zamanlar "seferbelliğe gitti geri gelmedi" diyerek
unutulmuş bu kahramanlar da tıpkı binlercesi gibi, işin özü ve özeti bu...
O dönemlerde de bazı hainler olmuş, Atatürk’ün yoluna taş
koymak isteyenler olmuştur ama asla pes etmemiştir. Mücadele etmiş ve bu vatanı
bizlere eksiksiz emanet etmiştir. Evet çok sıkıntı yaşanmıştır an başlarda ama
bu sıkıntılara rağmen hiçbir vatandaş, hiçbir zaman devletine karşı gelmemiş,
devletine küsmemiş, bayrağına, vatanına, milletine ihanet etmemiştir. Şimdi
yüzüncü yılda var olan duruma bir bakın.
Acı bir gerçeği itiraf etmeliyim ki, yazık ki benim ülkemde
artık çok fazla "hain" yetişiyor... Dünyanın hiçbir ülkesinde
hem vatanın özgünlüğünde yaşayıp, hem onun ekmeğini yiyip, hem de vatanına
ihanet edenlerin örneği yok dünyada… Bu sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti
Devletinde oluyor...
Her şey gözler önündeyken yine de ortalıkta bir sessizlik
var... Bir ölüm sessizliği sanki... Milletin çoğu hâlâ "tepkisiz"
ve sanki suskunluğu şiar edinmiş... Büyük çoğunluk sabırla sınavda... Bu sabrın
sonu selamet mi, ihanet mi olur, bilinmez; temennim ihanetsizlikle son
bulmasıdır! İhanet, korkunç sonuçlar doğuracaktır, zira bahis konu olan
vatandır, bayraktır, milletin birliğidir... Vatan yoksa, bayrak yoksa; namus
da, ezan da, hürriyet de, din de olmaz!... Bunu anlamayanlar var hâlâ ne yazık
ki...
Sen ey vatandaşım, sen sanki bir "sansür
etkisi" gibi çalışıyorsun; sessiz ve tepkisizsin; bu hal nereye kadar
ve ne zamana kadar devam edecek!... Hem ağlıyorsun hem şikâyet ediyorsun, sonra
dönüp "Türkiye seninle gurur duyuyor" diye bağırıyorsun...
Devletin varlığı ve gücü ne yazık ki işlemez hale
gelmiştir!.. Devletin kurumlarına set çekilmiş, "emir kulu"
haline getirilmiş... Bunlara hiç sesin çıkmıyor... İlla ki süngünün ucunun sana
dayanmasını mı istiyorsun, anlamıyorum!.. Gün gelip de senin kapına silahlı
teröristler dayandığında; "haydi çık buradan, bundan sonra ben
oturacağım!" dediğinde mi sesin çıkacak?
Daha ne kadar sabırla ve hazımla suskun olacaksın, ne kadar
tepkisiz kalacaksın, daha ne kadar "ya sabır" diyeceksin?
Türk Tarihini sildikleri zaman mı?
Atatürk'ün anıtlarını yıktıkları zaman mı?
"Ne Mutlu Türk'üm" diyeni tutukladıkları
zaman mı?
Türk'ü, Türk Devleti'nin kapısından kovdukları zaman mı?
Türk bayrağını değiştirdikleri zaman mı?
Egemenliğin elinden alındığı zaman mı uyanacaksın?
Söyle, ne zaman?...
Unutma ki; bu devleti sen kurdun, bu devlet senindir... Bu
vatan senindir, onun uğruna şehit verdin... Bu bayrak senindir, kanını
emdirdin... Bu ülkenin üstü de altı da senindir, emek verdin, alın teri
akıttın... Bu vatan sana mirastır, emanettir; şehitlerden, atandan...
100. yıldayız… Sadece anımsatmak istedim… Belki…
Arzu KÖK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder