3 Nisan 2018 Salı

Simgeler Üzerinden Siyaset… - Arzu KÖK


Simgeler Üzerinden Siyaset…
              
          Andımız kaldırıldı okullarımızdan...
          T.C ifadesi kaldırıldı pek çok yerden…
          Atatürk heykellerine saldırılar başladı…
          Atatürk’e alenen hakaret edenler ceza almaz duruma geldi…
          Atatürk Orman Çiftliği arazisi, hadi Saray’ı geçtik ABD’ye elçilik yeri olarak        satıldı…           
          Okullarımızın müfredatından neredeyse Atatürk tamamen çıkarıldı…

          Okullarda artık Atatürk’ü kötülemek adına ödevler dahi verilir oldu…
          Bir anda Anıtkabir çevresinin imara açılması gündeme geldi…
          Millî mücadeledeki en değerli yapılar kaderine terk edildi…
          Adında Atatürk geçen yapılar, kurumlar tek tek yok ediliyor…
          Adında ‘Türk’ sözcüğü geçen toplumsal kuruluşların adından çıkarılmaya  çalışılıyor... 
          Şimdi de İstiklâl Marşı’nın bestesine kafayı takmış, hatta değiştirmek istiyorlar…

Aslında çok merak ediyorum bu ülkenin var olmasının en büyük nedenlerinden biri olan Atatürk ve onun yaptığı her şeyi yok görme, yerine bir şeyler koyma çabasının nedeni nedir? Nüfusun büyük bir bölümü için manevi değeri olan bu kavramlara, Atatürk’e ve İstiklâl Marşı’na bu kadar laf etmek ne demek?… Artık tüm bunlar Kemalizm ile hesaplaşmayı da geçti, ulusun tüm değerlerini yerinden oynatma, bir ulusu ulus olmaktan çıkarma noktasına geldi ve bu çok çok acı veriyor…

Siyasetin bu ulusun ortak simgeleri üzerinden yapılması maalesef ülkemizde çok yaygın. Anlamlı ya da anlamsız, tarihsel ya da güncel, genellikle dinsel ama zaman zaman da seküler sorunlar üzerinden toplumu ayrışma siyasetinin adıdır oysa bu. Özgürlükçü ve birleştirici olmak dururken ne gerek var ki bunlara? Bu toplumun simgelerini yok etmeye çalışırken yerine başka simgeler koymaya çalışmaları da aslına bakarsanız çok trajikomik bir durum. Ancak farkında değiller ki güya yerine koydukları şeylerin hiçbiri milli mücadelemiz ve Atatürk’ün yerini dolduramaz.

Evet bu ulusun simgeleri vardır. Bu konuda kimsenin sakin kalabildiğini görmedim açıkçası. Örneğin uluslararası spor yarışmalarında ya da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının başka ülke vatandaşlarıyla yan yana/karşı karşıya geldiği ve kendilerini tanımlama ihtiyacı duyduğu bütün durumlarda ve tabii ulusal bayramlarda ay yıldızlı al bayrağımıza ve de İstiklâl Marşı’mıza yer var diye düşünüyorum. Ancak günümüzde bayrağımız herkes için aynı şeyi ifade ediyor olmasına rağmen artık insanımız birbirine kılıç çeker gibi bayrak çekiyor.  Bugün birçok durumda bayrak, “bu ülkeyi siz değil biz temsil ediyoruz!” anlamında kullanılıyor; tıpkı 80 milyonluk Türkiye nüfusunun 50 milyona inmesi gibi!… Bakın bu simge; etrafında birleşmek dururken, bölmeyi pekiştirmek adına kullanılıyor ki bu da büyük bir uçurumdan aşağı düşer gibi yuvarlandığımız felâketi daha da büyütüyor, hızlandırıyor…

Diğer bir simgemiz de İstiklâl marşımızdır. O bir milli mutabakat menidir ve “Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın.”  O düşmanı topraklarımızdan kovmaktır… O özgürlüktür… O vatandır… O yarınlarımızdır… O Türkiye’dir… Bu niteliğini de ne tek başına sözlerinden alır ne de müziğinden. Bütünlüğünden alır. O sözler ve müzik birlikte güzeldir. Evet yıllardır müzik ile bestenin uyumsuz olduğu tartışmaları yapılır ama bu topluma mal olmuş, bu şekliyle benimsenmiş bu marşı bundan sonra ısrarla değiştirmek istemenin anlamı nedir, anlamıyorum bir türlü. Cumhurbaşkanı bestecileri göreve çağırdı bu hususta ve her gün yeni bir versiyon çıkıyor ortaya. Emin olun ki hiçbiri bizim İstiklâl Marşı’mızın tırnağı bile olamaz. Hiçbiri onun verdiği coşkuyu ve umudu vermiyor, vermeyecek de… Bizler marşımız ile çok çok mutluyuz, kimse değiştirmeye kalkmasın lütfen…

Bir de şu vardır ki marşımız sözleri veya müziği bakımından değişikliğe uğratıldığında ya da bütünüyle değiştirildiğinde de evet ortada resmi bir milli marş olacaktır ama bu yeni marş, herhangi bir şeyin varlığına delalet eden bir alamet ve insanları belirli bir şekilde davranma konusunda ikaz eden bir işaret olmanın ötesine geçip de bir toplumsal simge işlevini yitirecektir.  Zira toplumsal simgeler, sadece bir şeylerin varlığına işaret etmekle kalmayıp, insanları, varlığına delalet ettikleri şeyle bütünleşmek suretiyle kendi aralarında birliktelik oluşturmaya çağırır. İnsanları böyle bir varlığa katılmaya çağıran ve insanların kendilerini söz konusu birlikteliğin bir parçası olarak hissetmelerine köprülük eden şeylerdir. Bu simgelere dokunulması da bir anlamda bu ulusu bitirme çabalarının bir sonucu değil de nedir?

Unutulmamalıdır ki toplumsal simgeler, fiziken birbirlerinden ayrı ve farklı bireysel özneleri birleştirici bir özne halinde süreklileştiren bir çimento veya harç işlevi görür. Bu simgelere saldırmak, onların altını boşaltmak ise bu çimentonun tutmaması ve yıkımın kolaylaşması anlamı taşıyacaktır. Bu simgelere saldırılması ülkenin sokulmak istendiği cenderenin bir göstergesidir. Bir totaliterlik inşası adına toplumu derinden parçalamaya kalkmak, bu yolda her türlü cepheleşmenin önünü açmak ülkeyi bir felakete sürükleyecektir ki, en son ihtiyacımız olan da budur.

Ulusun ortak simgelerine kimse dokunmasın artık… Zira kenarında olduğumuz uçurum yutacak bizleri… Toplum olarak aklımızı başımızı almalı, Atatürk ve Kemalizm altında birleşmeliyiz… Yoksa…

Arzu KÖK



1 yorum:

  1. Aferin Arzuş kızımız. Tam da benim düşündüğüm gibi yazmış.Yalan söylüyorsam şeytan çarpsın,çirkin siyasetçi çarpsın!

    YanıtlaSil