Bir sabah uyandık, sabah haberlerine göz atalım derken bir de baktık ki Şeker Kurumu kapatılmış. Hükümet üyeleri 27 Kasım 2017 tarihinde Bakanlar Kurulu’nda karar alarak Meclis’e danışmadan, ilgili örgütlerin fikrini almadan, Türkiye’nin ulusal şeker sektörünü yönlendiren kurumu ortadan kaldırıyor. Meclis’te tartışılmasını da istemiyorlar. Sonra bir gün kalkıyoruz ki Şeker Fabrikalarının satışı onanmış. Kanun Hükmünde Kararnameyle...
Peki neden kararnameyle? Hiç düşündünüz mü? Benim bildiğim kararname ulusal güvenlik tehditi durumunda devreye girer. Peki Şeker Kurumu’nun ulusal güvenlikle nasıl bir ilişkisi olabilir ki? Ekonomide köşe taşı değerinde bir kurum neden Meclis’in tartışmasından kaçırıldı? Taşeron işçisine kadro meselesi ve FETÖ’cülerin devletten atılması hakkındaki uzun metnin arasına sokuşturmanın anlamı neydi? Kimin ihtiyacıydı? Pancar üreticisi mi istedi? Şeker fabrikaları güvenliğin, ekonominin önünü mü tıkıyordu?
Herkes şokta... Ulusal kaygılar unutulmuş… Bu durum için bir açıklaması olan varsa da beri gelsin. Hükümetin ağzını bıçak açmıyor. Her zaman olduğu gibi “Ben yaptım, oldu” diyor sadece. Ziraat Odaları, Ziraat Mühendisleri Odası, Pankobirlik, belki de Şeker-İş... hepsi ısrarla bu kurumları kapatmanın, fabrikaları elden çıkarmanın ne büyük felaket olduğunu haykırıyor ama duymak istemiyor hükümet.
Tarımsal sanayinin itici gücü durumundaki şekerin Türkiye’nin ve üreticinin sosyo-ekonomik durumunu iyileştiren bir sanayi bitkisi olduğu, bu kurumların ve fabrikanın kapatılmasının bu sektöre nasıl bir darbe vuracağı düşünülmedi mi acaba?
Şeker pancarı tarımı ile Türkiye’nin 64 ilinde, 6 bin 206 köyde, 348 bin 237 çiftçi ailesi geçimini sağlıyor. Türkiye’de bir yılda 228 Pancar Bölge Şefliği denetiminde, 580 alım merkezi yoluyla, 3 milyon 284 bin 369 dekar alanda pancar ekimi yapılırken, 15 milyon ton elde edilen pancardan 2 milyon ton şeker üretiliyor. Sırf böyle baksanız bile şeker pancarının sağladığı katma değer yadsınamaz boyuttadır. Pancarın ekonomiye katkısı ise saymakla bitmez ama ana hatlarıyla bir geçelim:
- Bir dekar şeker pancarının yan ürünlerinden, 50 kilo et, 500 litre süt üretiliyor.
- Bir dekar şeker pancarının besin değeri 500 kilo arpaya eşdeğer durumda. Bir başka deyişle bir dekar şeker pancarı ile aynı zamanda 2 dekar arpa yetiştiriliyor.
- Şeker pancarının bir dekarıyla sağlanan istihdam değeri 3 bin 300 dolar iken, GSMH’ye katkısı ise 2 milyar doları buluyor. . Bir dekarda ortalama 4 ton şeker pancarından, 550 kilo şeker elde ediliyor.
- Türkiye’de tüketilen toplam gübrenin yüzde 10’u şeker pancarı tarımında, yine toplam tüketimin de yüzde 20’si pancar üreticileri tarafından kullanılıyor.
- Pancar, tarımda münavebe uygulamasının öncüsü ve sulu ziraatın yaygınlaştırıcısı rolünü üstleniyor. Bir dekarın fotosentez yoluyla havaya verdiği oksijenin, 6 kişinin bir yılda tükettiği oksijene eşdeğer olduğu kaydediliyor.
- Yan ürünleri, baş-yaprak, yaş pancar posası ve melası hayvan yemi olarak kullanılıyor. . Şeker pancarının bir dekarı yaklaşık 8 işgücü istihdam ediyor.
- Şeker pancarı endüstri bitkileri içinde sağladığı katma değer bakımından 2. sırada yer alırken, kendinden sonra ekilen hububatta yüzde 20 verim artışı sağlıyor. Pancarın baş ve yapraklarının toprakta bırakılması halinde dekara 4 kilo saf fosfat, 15 kilo saf potasyuma eşdeğer besin maddesi veriyor.
- Yılda yaklaşık 25 milyon tonluk taşıma hacmi yaratarak, taşıma sektörüne büyük bir pazar oluşturuyor.
- Sulama suyu arayışlarını teşvik ederek yer altı ve yerüstü su kaynaklarından istifade imkânını artırıyor. Çapa ve hasat dönemlerinde 200 bin topraksız, az topraklı ve işsizlere 100 gün süre ile istihdam yaratıyor.
- Yılda yaklaşık fabrikalarda da 20 bin kişiye istihdam sağlıyor...
Sırf bunları bilmek bile hükümetçe alınan bu kararın ne anlama geldiğini, hangi ulusal çıkar gerekçesiyle yapıldığını açıklayacak bir veri bırakmıyor bizlere. Son zamanlarsa “yerli ve milli” kavramlarının çok kullanıldığını düşünürsek ülkemize bu kadar fayda sağlayan bir üretime son vermenin neresi milli, neresi yerli sormak gerekmiyor mu?
Tabii bir de nişasta bazlı şeker üretimi ve bu üreticilerin hükümete baskıları var değil mi? Nişasta bazlı şeker üretimi kotası AB ülkelerinde yüzde 2 iken Türkiye'de yüzde 10'la başladı Hükümet her yıl bu kotayı artırdığı için pancar üretimi ve pancar şekerinin pazar payını azaldı. 1996'da 4 milyon 200 bin dekarda pancar ekilirken, 2014'te 2 milyon 875 bin dekar alana düştü. Şimdi ise hükümet bu üretimi tümden açtı. Oysa nişasta bazlı şeker Türkiye için çok büyük bir risktir. Hammaddesi mısırdır ve dışarıdan ithal edilmektedir. Ekonomi için büyük zarar. Hadi mısırın Türkiye’de üretildiğini düşünelim ama onun sağlayacağı katma değer şeker pancarının yanına bile yaklaşmamaktadır. Bu durumda da hep o soru: Nerede ulusal kaygılar?
Şimdi hükümet diyor ki Şeker Fabrikaları özelleştirilecek. Peki ama biz TEKEL’de, SEK’te, Yem Sanayiinde yaşanan özelleştirmelerin kime ne getirdiği, kimden neleri götürdüğünü görmedik mi? Özelleştirilen süt fabrikalarının yerinde yeller esmiyor mu? Üreticinin sütünün fiyatı düşerken, tüketicinin aldığı sütün fiyatı yükselmedi mi? 290 milyon dolara özelleştirilen TEKEL’in içki bölümü, 2 yıl geçmeden -hem de yabancılara- 900 milyon dolara satılmadı mı? TEKEL’e şaraplık üzüm veren üreticinin ürettiği üzümün fiyatı gerilemedi mi? Et ve süt fiyatları maliyeti bile karşılayamazken yem fiyatları sürekli yükselmedi mi? Üretilen yemlerde kalite düşmedi mi? Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi de daha öncekiler de olduğu gibi sadece uluslar arası ya da uluslar üstü bir sermayenin değirmenine su taşımaktan öteye geçmeyecek ülkeye zararı çok büyük olacaktır.
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi deneyi, geçtiğimiz dönemde, Polonya’da yaşanmıştır. Polonya’daki özelleştirme sonunda, şeker fabrikalarını satın alan çok uluslu şeker şirketleri, bu fabrikaları çalıştırmak yerine kapatmışlar ve dünyanın başka bölgelerinde daha ucuza ürettikleri şekeri Polonya’ya ihraç ederek Polonya ekonomisi aleyhine büyük kârlar sağlamışlardır. Yaşanan acı deney sonucu, Polonya, bir süre önce sattığı bazı şeker fabrikalarını yeniden devletleştirmek zorunda kalmıştır. Şimdi ise bizim hükümetimiz aynı yola götürüyor bizleri. Yazık…
Bilindiğiniz gibi, ülkemizde de geçtiğimiz yıllarda Et Balık Kurumu özelleştirilirken de bilinçli dimağlar aynı uyarıları yapmış ama bu uyarılara kulak verilmemişti. Özelleştirme sonrasında ise hem ekonomik hem sosyal açıdan büyük önem taşıyan Et Balık Kurumu kombinalarının tümü kapatılmıştı. Bu durum ise hayvancılığımızın iflas etmesine, ülkemizin kaçak hayvan cenneti haline gelmesine ve sonuç olarak halk sağlığı açısından büyük bir tehdit oluşmasına yol açtı. Tüm bu skandallar sonrasında ise Et Balık Kurumu kombinalarının bir kısmının yeniden devlet tarafından satın alınarak faaliyete geçirilmesine karar verilmiştir. Ancak, bu arada, uğranılan zarar korkunç boyutlara ulaşmıştır da iş işten geçmiştir.
Eğer yeniden böylesi bir facia yaşamak istemiyorsak, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi konusunda gerçekleri dile getirenlerin uyarılarına vaktinde kulak vermek yararlı olacaktır.
Aksi takdirde, son pişmanlık fayda vermeyecektir.
Arzu KÖK
Harika bir yazı. Özelleştirme dümeninin asıl hedefleri belirtilmiş. Tebrik ve teşekkür.
YanıtlaSil