Canımızı, bedenimizi, annemizi, babamızı, kardeşlerimizi, akrabalarımızı, komşularımızı, dostlarımızı koruruz. Mahallemizi, şehrimizi, ülkemizi de koruruz. Bu koruma duygusu, hiç düşünmeden doğuştan başlayan içgüdüsel bir davranış gibi görünse de, sonrasında kısmen ailemiz, eğitim ve kültür çevremiz içerisinde öğrenir, geliştiririz. Koruma duygusu ile donanmış olmamıza rağmen nedense içinde yaşadığımız, yaşamak zorunda olduğumuz doğa konusunda pek bir cimri davranırız. Bize bunca kattıklarına rağmen onu da korumamız gerektiği akla gelmez pek.
İstanbul, Kuzey Ormanlarında son durum... |
İçinde yaşadığımız doğa ise koruma görevinden hep dışlanmıştır nedense. Özellikle de ülkemizde devlet tarafından. Halk yine de elinden geleni yapmıştır her seferinde ancak bu, ekoloji, doğa ve kent mücadelesi, bilen bilir, her daim zor sürdürülmüştür. Yerellerde başlarına gelen felakete ses çıkar(a)mayan köylü/kentli, mücadeleyi kazansa da sesini çıkar(a)mıyor, kazanamasa da. Çıkarmasına da izin verilmiyor pek. Fakat tam da burada önemli olan konu, yerellerdeki ciddi kazanım gerçeği. Gezi Parkı Direnişi’ni zor da olsa bir kenara bırakıp, zor yürüdüğü gerçeğini kabul edecek olursak, doğa mücadelesindeki kazanımları da bitirecek güçte bir madde var: Madde 80.
Mersin, Akkuyu Nükleer Santral İnşaatı... |
Yatırımcıya “dur” diyecek bir mekanizmanın kalmadığı gibi, proje bazlı yatırımlara diğer kanunlara göre getirilen izin; tahsis, ruhsat ve tescillerle, diğer kısıtlayıcı hükümler için, Bakanlar Kurulu kararıyla istisna getirilecek. Aslında çok şaşırmamak gerek. Bu ülkenin Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki değil miydi, “Put yapmışız çevreyi, sermayenin önünü açacağım, gidip yapsınlar” diyen?
“Bizleri biz eden Anadolu’nun su havzalarına, ormanlarına, meralarına, kıyılarına, dağlarına, ekosistemin biyolojik tür ve çeşitliliğine, kısacası var oluşumuza yönelik benzeri görülmemiş ve geri dönüşsüz bir saldırıya yol açacak” diyen Karadeniz İsyandadır Platformu, 80. Madde için bir rapor hazırlamış: “Doğa alanlarında HES, RES, JES, termik ve nükleer santral, madenler ile altyapı yatırımı adı altında pek çok projeyi üstlenen firmalar ücretsiz olarak hazine arazisi sahibi olabilecek. Üstlenici ve taşeron firmalar vergiden muaf tutulacak: Genişletilen teşvik yasası kapsamında, üstlenici ve taşeron firmaların işçi ücretleri, sigorta primleri gibi birçok masrafları devlet tarafından karşılanacak. Talan projeleri sürecinde, idari izin, ruhsat ve ÇED raporları gerekliliği gibi hukuksal prosedür ortadan kaldırılacak. Bugün tartışma konusu olan ve pek çok yargı süreci devam eden davalar sonuçsuz kalabilecek. Bütün bunların sonunda, Cerattepe, Samistal, Akkuyu, Kamilet gibi tartışmalı pek çok proje için davalar sonuçsuz kalabilecek ve bu alanlarda geri dönüşü olmayan, telafisi imkânsız yıkımlar söz konusu olabilecektir…”
Artvin, Cerattepe savunması... |
Dünyanın öncelikli sorunu, hırpalanmadan ve bizlerle birlikte yok olmadan “Doğa”nın korunmasıdır. Bu konuda çalışmak ve mücadele etmek bir insanlık görevi olarak çıkmaktadır karşımıza. Şimdi bizlerden bu katliama devam adına evet dememizi istiyorlar. Göz yumulacak mı doğanın daha fazla katline? İçinde yaşadığımız doğanın, dolayısıyla kendi yaşam hakkımız için sonuna kadar HAYIR demeliyiz. Bu görev hepimizindir…
Arzu KÖK
kara,deniz ve hava yani çevremiz.Kendi kendini temizleyebilmesi mümkün olamıyor artık.Ne yazıkki her yıl biraz daha kirletiyoruz denizleri.Canım midye dolmalarını bir gün gelecek yiyemez olacağız.Nehirler toprağın en verimli kısmını alıp götürüyor.Dünya nufusu da her gecen gün artmakta.Araçların egzozu ve baca gazları havamızı kirletiyor.Sabah yürüyüşümüzde tertemiz hava yerine gaz kokluyoruz.
YanıtlaSilBu konu milletlerarassı bir konu.Geniş kapsamlı olarak ele alınması gerekli.Bu dünya bizim.Hepimizin.Gözlerimizin önünde yavaş yavaş yokoluyor ve biz seyrediyoruz.