Önce ılık meltemler esmeye başlar. Kupkuru gözüken ağaçlar yeşerir. Rengârenk kelebekler çiçeklerle oynaşmaya başlar. Bahar gelir, ilkbahar gelir benim bildiğim yerlere. Oysa bu koca kentte ne ılık meltemler eser, ne ağaçlar yeşerir, ne de kelebekler çiçeklerle oynaşır. Bir taş yığınıdır bu şehir. Taş yığınları arasında filiz veren bir yeşillik de hemen koparılır. Baharı bilmez bu koca kent. Bahara, yeşile hasret büyür bu şehrin çocukları. Uçsuz bucaksız yeşilliklerde çiçek kokularıyla iç içe yaşamı bilmezler bu yüzden. Çiçek kokularının yerine, toz, toprak kokularıyla yaşarlar ilkbaharda da.
Ben de hasretmişim yeşile. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne gittiğimde anladım bunu. Sanki bu koca kentin içerisinde bir vaha gibi geldi bana. İçim açıldı, mutlu oldum. Ben Ankara Üniversitesi’nde okumuştum. Benim okulum Tandoğan’daydı. Ağaçlar içerisinde bir vaha idi o da. Ama ben ne yazık ki bugüne değin Ziraat Fakültesi’ni görmemiştim. Ne büyük eksiklikmiş, yeni anladım.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Müzesi’nde 2. Uluslararası Müzeler Günü kapsamında “Tarımsal Tarihin Toprağında Bir Gezinti” adıyla açılacak olan sergiyi görmek için gittim oraya. 18 Mayıs günü açılan bu sergi, Ziraat Mühendisi ve araştırmacı Hasan Soydan’ın Zirai Matbuat adlı üç ciltlik araştırmasından bir derleme idi. Açılışa beni Müzenin Kurucu Müdürü Servet Sarıaslan davet etmişti. Ne var ki bir zamanlar öğrencisi olduğum Ankara Üniversitesi’ne bağlı bu Fakülte’yi görmemiştim. Bunun verdiği üzüntünün yanında, Ankara’da böylesine değerli bir müzenin varlığından da haberdar değildim. Utandım kendimden…
Unutulmaz Milli Eğitim Bakanımız Hasan- Âli Yücel müzeler için "Ölü tarihi diri tarihe bağlayan kültür köprüleridir” diyor. Zaman, o köprülerin hem altından hem üstünden akıp gelir, bulur bizleri. 21 Kasım 2007 günü açılışı yapılmış müzenin. Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yüksek öğretim kurumu ve tarım eğitiminin lokomotifi olan Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün ardılı bu Fakültede dünü yarına bağlayan bir "Kültür köprüsü" olarak hayatımıza katılmış. Türkiye’nin ilk ve en kapsamlı tarım müzesi, Cumhuriyet Dönemi tarımına ve tarım eğitiminin hangi evrelerden geçtiğine tanıklık ediyor bütün varlığıyla. İzleyiciyi araştırıcıyı da o tanıklığa ortak kılarak eşzamanlı… Müze Koordinatörü Prof. Dr. Cemalettin Y. Çiftçi ile de tanışma şansım oldu orada. Servet Hanım ile birlikte yürüttükleri bu çalışma gerçekten görülmesi değer bir hazine niteliği taşıyor. Müzede çoğu çok özgün tarih kokan nice gereç bulunuyor.
İşte andığım bu sergide Osmanlı'dan erken cumhuriyete ağan bir süreçte yayımlanan ziraat gazete ve dergilerinden seçmeler vardı: Vasıta-ı Servet, Ziraat Gazetesi, Orman Maadin ve Ziraat Mecmuası, Osmanlı Terakki-i Ziraat, Resimli Ziraat Gazetesi, Osmanlı Ticaret ve Ziraat Gazetesi, Orman Maadin Ziraat ve Baytar Nezareti Mecmuası, Resimli Çiftçi, Çiçek, Ticaret ve Ziraat Nezareti Mecmuası, Felahat, Toprak, Ekinci, Türk Tütünleri Mecmuası, Musavver Şebap (Mekteplilerin Gazetesi), Hayat, Çiftçiler Derneği Mecmuası, Halkalı Ziraat Mekteb-i Âlisi Mecmuası, Bağçevan, Ziraat Hayatı, İrtika, Kurtuluş Yolu, Yeni Ziraat Gazetesi vd…
Sergiyi gezince Osmanlı modernleşmesinin başlamasıyla birlikte, bu kapsamda tarıma verilen öncelik ve önemi de görmüş oldum. Eve dönünce biraz araştırma yaptım, acaba günümüzde tarıma ilgi ne kadar, kaç tane ziraat gazete ve dergisi yayımlanıyor diye. Ancak on kadar dergi bulabildim. Açıkçası buna da sevindim. Çünkü ülkede tarımın bitme noktasına geldiğini getirildiğini çok iyi gözlemleyen bir yurttaşım. Tarımın bittiğinin en önemli kanıtı dünyada en güzel buğdayın üretildiği ülkemde artık, ekmeğimizin ununun, pilavımızın bulgurunun dışarıdan alınmaya başlanması bir yana, buğdayın arpanın tohumunu dışarıdan alır duruma gelmemiz değil de nedir?
Açılışta çok hoşuma giden başka bir şey daha vardı. Bizler bu vahadan habersizdik, bu müzeyi bilmiyorduk ama açılışa 19 Mayıs İlkokulu üçüncü sınıfı öğretmen ve öğrencileri de gelmişti. Çocukların ellerinden yüzlerinden, dillerinden gözlerinden taşan neşe ve ilgi görülmeye değerdi. Açılışı Ziraat Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Hijran Yavuzcan, Prof. Dr. Mustafa Yıldız, Müze Koordinatörü Prof. Dr. Cemalettin Y. Çiftçi, Dr. Şeref Tağı, Dekanlık Basın Yayın Müdürü Dr. Suphi Yalçınkaya ile Müze Müdürü Servet Sarıaslan birlikte yaptılar. Gerçek anlamda görülmeye değer, eğitici esinleyici bir sergiydi. Hele müze gerçekten bir harikaydı. Bu memleketin ekmeğini yiyip suyunu içen, kendini bu topraklara borçlu duyup duyumsayan herkes, hele de Ankara’da yaşayıp da bu kültür kaynağıyla henüz tanışmamış hemşerilerimiz, burasını mutlaka görüp gezmeli diye düşünüyorum.
Hem Ankara’da baharı gerçek anlamıyla yaşamak, hem de Türkiye’de tarımın nereden gelip nerelere gittiğini görmek, bu yaşamsal temel konuda bir düşünmek, durum değerlendirmesi yapmak için başta üniversiteli gençlerimizi, sonra tüm insanlarımızı Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Müzesi’ni görüp tanımaya çağırıyorum. İnanınız o değerli kültürel, tarihsel varsıllıkla tanışınca çok şey kazanacaksınız…
Arzu Kök
MÜZELER GEÇMİŞİ GELECEĞE TAŞIRLAR.GEÇMİŞ İMKANLAR İÇİNDE YAPILABİLENLERİ GÖSTERİRLER.BUGÜNÜ PLANLAMAMIZ İÇİN GEREKLİ ÖĞÜDÜ VERİRLER.AMERİKADA MÜZELER ÖZELLİKLE GENÇLER İÇİN AÇIKTIR.GENÇLER DE GELECEĞİN MİMARLARIDIR DİYE DÜŞÜNÜLÜR.AYRICA MUZENİN ÇIKIŞINDA NELERİN EKSİK OLDUĞU VE GENCLERİN NELERİ YAPMALARI GEREKTİĞİ BELİRTİLİR.YAŞAM DURAĞAN DEĞİLDİR.HAREKETLİ BİR HAYAT ESASTIR.BU HAREKETLENME DE BİR GAYEYE YÖNELİK OLARAK YAPILMASI ESASTIR.
YanıtlaSilDeğerli Kardeşim,
YanıtlaSilYeişile hasretiz vallahi, bu güzel ülkenin kıymetini yeteri kadar bilmiyoruz. Birbirimizle uğraşmaktan, bir yığın hay huyla vakit geçiriyoruz. Sonra o beton bloklar, rantlar,bencillikler... hele de siyasilerin kavgaları, kahrediyor insanı. Ne demişti şair: BİZ DE YAMYAM YARATILSAYDIK KEŞKE/ BAŞKALARINI YERDİK/ BİRBİRİMİZİ YEMEKTENSE.Selamlar.