Mümkün mü?..
işte erivan metrosu ve ermenistan |
Bir zamanlar bakanın resmi
arabasına eşini bindirip bindirmediği, bir bakanın dış geziye kaç bavulla gidip
kaç bavulla döndüğü tartışılırdı. Şimdi ise “ Üzerinde durmaya değmez” denilerek kapatılmaya, unutturulmaya
çalışılıyor. Bir zamanlar yolsuzluk olayları birkaç senede bir ortaya çıkar ve
büyük dalgalanmalara yol açardı, şimdi neredeyse her gün ortaya bir yolsuzluk
çıkıyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor, üstelik adı yolsuzluğa bulaşanlara
iltifatta sınır tanınmıyor.
“Bize ne oldu böyle?” diye bir an durup düşünmek bile olanaksız, çünkü biliyor musunuz düşünmek bile yasak. Kafanızdaki jandarmalardan kurtulsanız bile, düşündüklerinizin ancak küçük bir bölümünü yazabilirsiniz. – Düşünmeyi kişisel ve özel bir eylem olarak da algılamamak gerekir. Bireyin düşünmesi bile toplumsal bir süreç içinde olanaklıdır belki ama düşünmenin toplumsal kanallarını köreltirseniz, bireyin kafasını da cendereye almışsınız demektir.- Görünüşe göre toplumumuzda geçerli olan iki güç kaynağı var: Düşünce ve para. Düşünürün düşüncesi susturuldu, şimdi sadece paranın sesi duyuluyor ve hükmü geçiyor.
“Bize ne oldu böyle?” diye bir an durup düşünmek bile olanaksız, çünkü biliyor musunuz düşünmek bile yasak. Kafanızdaki jandarmalardan kurtulsanız bile, düşündüklerinizin ancak küçük bir bölümünü yazabilirsiniz. – Düşünmeyi kişisel ve özel bir eylem olarak da algılamamak gerekir. Bireyin düşünmesi bile toplumsal bir süreç içinde olanaklıdır belki ama düşünmenin toplumsal kanallarını köreltirseniz, bireyin kafasını da cendereye almışsınız demektir.- Görünüşe göre toplumumuzda geçerli olan iki güç kaynağı var: Düşünce ve para. Düşünürün düşüncesi susturuldu, şimdi sadece paranın sesi duyuluyor ve hükmü geçiyor.
“Bu nasıl böyle oldu?” diye sormanın da pek anlamı yok bence. Asıl
sorulması gereken soru: “İçinde
yaşadığımız ortamın verileri göz önüne alındığında bunun böyle olmaması mümkün
müydü?” Burjuvaziyi dengeleyecek bütün güç merkezlerinin yerle bir edildiği
bir ortamda yolsuzluğun olmaması mümkün müdür? Dernekler, sendikalar, siyasi
partiler ve tüm kitle örgütleri sıkı bir denetim altındaysa büyük para
sahiplerinin gücünü kim dengeleyecek ve denetleyecek?
Devletin irice bir şirket
olarak görüldüğü, devletin tek amacının kâr sayıldığı, bu kârın da ancak
güçlülük temeline göre paylaşılabileceğinin veri olarak kabul edildiği, “Bırakınız yapsınlar” ilkesinin bile
değil; “Bırakınız ezsinler, sömürsünler,
semirsinler” ilkesinin geçerli sayıldığı, insanlarda “Köşeyi dönmenin” dışında hiçbir idealin bırakılmadığı bir ortamda
yolsuzluğun olmaması mümkün mü?
Yasaların ciddiye
alınmadığı, insanların yasalardan önce geldiği, yolsuzluk soruşturması
sırasında bile yasaların çiğnenebildiği, Anayasanın baş uygulayıcısı olması
gereken parti liderlerinin ve Başbakanın Anayasaya aykırı bir “Geçiş döneminden” söz edebildiği,
Anayasaya aykırı olmasına rağmen TRT’nin reklam şirketi mertebesine
indirildiği, yasaların sadece rahatsız edici birer engel olarak görüldüğü bir
ortamda yolsuzluğun olmaması mümkün mü?
Önümüzde sergilenmekte olan
ekonomik, yasal ve toplumsal bir değişim var. Bu değişim
çok derinlere iniyor ve toplumun yapı taşlarını bozuyor. Büyük bir
deprem yaşıyoruz hep birlikte ve bu depremin sonuçları yazık ki çok sarsıcı
olacaktır…
Arzu Kök
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder