Üniversiteye Kelepçe
Üniversite bir disiplin içinde evrensel gerçekliği açık bilimler açısından ve bunları da toplarsanız hayatın bütünü açısından araştırılıp, üretilmeye çalışıldığı bir kurumdur. Bunu yapanlar ise akademisyenler ve tabii ki de öğrencilerdir. Ancak bunu yaparken de özgür bir ortama gereksinim duyarlar. Zira gerçek anlamda bilim ve fikir adamları sadece özgür üniversitelerde yetiştirilir.
Üniversiteler bilgi ürettikleri için güç elde ederler. Bu
gücü kullanmak isteyen çeşitli çevreler olabilir. Bu çevreler üniversite
üzerinden insanın insana ve diğer varlıklara karşı hükmetmesi olup, insanın
özünde olan iktidar gücünü elde etme arzusuyla hareket ederler. Durum böyle
olunca da siyasi akımlar, siyasi iktidar, üniversite dışı güç odakları sürekli
olarak da üniversite gücünü yanlarına alarak güçlerine güç katmaya çalışırlar.
Ancak bu durum üniversiteyi evrensel davranış tarzından uzaklaştırıp bilimsel özerklikle
bağdaşmayan bir iktidar aygıtı haline getirir. Böyle durumlarda ülkemizde
olduğu gibi maalesef iktidarların çizdiği sınırların dışına çıkılamaması,
çıkıldığı zaman da meşruiyet kaybıyla karşı karşıya kalacak olma korkusu
üniversiteleri güdük bırakmaktadır. Dolayısıyla da vicdanı, birikimi ve
düşünceleri arasında ikilem arasında kalan insanlar yetiştirmektedir.
Üniversitelerin özellikle laiklik çerçevesinde ilerlemesi
ise esastır. Eğer üniversiteler laik birer kurum olarak ortaya çıkmamış
olsalardı, bugün hala dünyanın dönmediğine inanıyor olurduk. Zira Galileo bu
yüzden öldü…Yine atom çekirdeğinin parçalanamayacağına inanır, bugünkü
yaşantımızı borçlu olduğumuz bilimsel gelişmelerin büyük bir çoğunluğunu
göremezdik bile. Zira din adamları, inanca aykırı buldukları konuların
araştırılmasını yasaklarlar, konuşulmasına bile izin vermezlerdi. Batı’da
bilimin gelişmesini sağlayan şey kısaca "aydınlanma" dediğimiz
süreçtir ve "ampüllerin yakılması" anlamına gelmez.
Türkiye bu aydınlanma hareketini ATATÜRK sayesinde yaşadı.
Şimdi ise bu aydınlığın üzeri örtülmeye çalışılıyor. Üniversitelerimizde artık
üniversite mensupları memurluk ile entelektüellik arasında bir seçim yapmaya
zorlanmaktadır. Memurluk devlet nezdinde meşruiyet kazandırırken, siyasi açıdan
da iyi bir pozisyon tutmanın yolunu açmaktadır. Entelektüel kaygılar ise iktidar
ve çevresine eklemlenmemeyi ve otoriteye kafa tutmayı sağlarken, toplumsal
gelişmenin de motor gücü olmaktadır. Bu nedenledir ki üniversitelerin güdük
kalmasının sorumluluğu önce zorlamalar karşısında entelektüel duruş
sergileyemeyen bilim insanlarının, sonra da üniversiteleri evrensel normların
dışında zorlayan güç odaklarınındır.
Çoktan seçmeli sınavlarla üniversiteye başlıyor gençlerimiz.
Sosyal hayatlarında karşılaştıkları sorunlar karşısında seçebilecekleri beş
şıktan mahrumdular oysa ki. Yaşamın beş şıktan ibaret olmadığını onlara
öğretebilecek en iyi yer üniversitelerdi. Kendilerini daha güzel ifade
edebilecekleri, insanları, yaşamı daha iyi tahlil edebilecekleri mekanlardı
üniversiteler. Doğruydu hayalleri. Ama bulamadılar umduklarını. Bir de üzerine
başka sıkıntılar da eklenince üniversiteler patlamaya hazır birer bomba haline
geliyor. Hele ki bu pandemi sürecinde gençler iyice gerilmiş durumdalar.
Dün Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör ataması yapıldı.
Üniversite içinde öğretim görevlisi olmayan biri tepeden getirilmek isteniyor.
Haklı olarak da bir tepki oluşuyor. Bu çok olağan bir durum. Ancak olağan
olmayan çok kötü bir şey daha oluyor: Ankara Üniversitesi'nde akademisyen
cübbelerini polisin postallarıyla ezip geçme görüntüleri hafızalardayken polis Boğaziçi
Üniversite'sinin kapısına kelepçe vuruyor. İşte bu olacak şey değil. 12 Eylül
faşizminin bile yeltenmekten ar ettiği bir durum gerçekleşti dün. Türkiye
adına, bilim adına utandık doğrusu.
Açıkçası her ne gerekçe olursa olsun bir bilim yuvasına kelepçe
takılması açıklanabilecek bir durum değil. Bir rektör kendi görevli olduğu
bilim yuvasında böyle bir şey olduğunda istifasını basar, geçer en öne mücadele
eder. Ama bugün yeni atanan rektör bunları oturmuş izliyor. Bir de eyleme
katılan tüm öğrenciler ertesi gün sabah saatlerinde evleri basılarak gözaltına
alınıyor. Sormak istiyorum: “Biz hangi devirdeyiz?”
Demokratik bir hak olduğunu bildiğimiz itiraz ve düşüncesini
ifade hakkı ne zamandan beri yasak oldu? Bu demokratik bir ülkede
yaşamadığımızın itirafı mı? Öğrenciler eylem yapıyormuş, bırakınız yapsınlar ne
var? Bu kadar tepkiye ne gerek vardı? Ülkemizin alnına koca bir utanç lekesi
sürmenin anlamı neydi? Ne olacak bundan sonra? Dün bir üniversitede başlayan
eylem tüm ülkeye yayılırsa ne olacak? Yoksa bu gençleri kışkırtmak, sokağa
dökmek için kasti bir hareket mi? Kafamda deli sorular dolaşıyor?
Aklıma ODTÜ’lü bir öğrencinin polise söylediği “Ben
buraya 530 puanla girdim, sen elinde copla giriyorsun.” sözü geliyor. Zira
ODTÜ ve BOĞAZİÇİ Üniversitelerinde okuyan öğrenciler bu ülkenin en zeki, akıllı
gençleridir. Bu nedenledir ki bu kelepçe aynı zamanda akla, bilime, mantığa,
geleceğe, aydınlığa vurulmuş bir kelepçedir.
Şunu da sormak istiyorum; “Neden tüm oyunlar gençler
üzerinde oynanıyor? Neden ille de hep üniversiteler seçiliyor?” Kimler
verecek bu soruların yanıtlarını? Gençler ise az çok kendi üzerlerine oynanan
bu oyunun farkındalar. Ancak henüz çok gençler ve tecrübesizler. Hala
büyüklerine güvenlerini yitirmediler. Yitirmemeleri de gerekiyor.
Gençler, İstiklâl Marşı yazarı: Mehmet Akif Ersoy’un
dizeleriyle karşılık veriyorlar:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim: bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Üniversiteler bilim yuvalarıdır. Bilim yuvasında şucu, bucu akademisyen olmaz. Bilim yuvalarında akademisyenler özgür olmalıdır. Akademisyenler memur olduğu anda bu bittiğimizin resmidir. Buna izin vermekse bu ülkede “karanlıklar çağı”nın başlama fitili olacaktır. İzin verilmemeli. Tüm yanlışlardan dönülmelidir…
Üniversiteler aklın ve sağduyunun, gençler de geleceğimizin
teminatıdır. Onları kimse siyasi amaçları için kullanma hevesine girmesin. Zira
bu gençlik kaybedilmemelidir... Siz sanıyor musunuz ki gençler ayaklanınca
aileleri yerlerinde mi oturacak… Dikkat edin yakılan bu ateş dönüp dolaşıp sizi
yakmasın… Vakit geç olmadan dönün bu yanlıştan…