Fatih
Sultan Mehmet'in Bedduası...
AYASOFYA sanat tarihçilerinin deyimiyle
ne ortaçağ Hıristiyan sanatına ne de Batı Avrupa’daki Romanesk, Gotik-ojival
mimari tarzına giren bir eserdir. Bir kere teknik bakımdan Ayasofya kendisinden
sonraki asırların kadar geçemediği bir mükemmelliği ifade eder. Mimarları
Trallesli (Aydın) Anthemius ve Miletoslu İsidoros olarak bilinir. Son başarılı
restorasyon istinat sistemini icat eden Mimar Sinan’ın işidir.
Ayasofya 1453 Mayıs’ında camiye
çevrildi. Dokuz asır boyu Hıristiyanlığa hizmet eden ve fakat hem Hıristiyan
hem de Müslüman dünyanın ihtişamına göz diktiği, buna rağmen bir eşini
yapamadığı bu yapı bundan sonra beş asır boyu cami olarak hayatına devam etti.
Osmanlı sanatının en güzel çinili üç türbesi, kütüphanesi, medresesi bu yeni
caminin ilaveleridir. Burası, bütün İslam dünyasının hayallerini kurduğu bir
ibadethane olarak bilinir. Ayasofya’nın hutbesi ayrı bir ritüele tabi
kılınmıştır. Hatipler, imamlar, müezzinler ve görevlilerin Fatih vakfiyesine
göre ayrı bir geliri varmış.
Ayasofya 3 Kasım 1934’te, Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığındaki vekiller heyeti kararıyla müzeye
çevrildi. İslam hattının harikası sayılan, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin
levhaları, büyüklükleri dolayısıyla dışarı çıkarılmadı. Ayasofya, eklektik bir
eser olarak ziyarete açıldı.
Ayasofya artık yeniden cami olarak kabul
edildi. Cumhurbaşkanı çıkarak onu müze yapan Atatürk’ün Fatih’in bedduasını
aldığını, müzeye çevrilmesinin yanlışlığını dile getirdi. Ancak tarihçi Murat
Bardakçı böyle bir bedduanın olmadığını söylüyor;
“Fatih, güyâ, Ayasofya için
hazırlattığı vakfiyesinde “Benim cami haline getirdiğim bu mekânı kim
camilikten çıkartırsa, o kişinin üzerine Allah her türlü lâneti yağdırsın”
demişti... Fatih‘in meşhur Ayasofya Vakfiyesi, 1940’lı senelerde hem
tıpkıbasım, hem de yeni harflere çevrilmiş şekliyle kitap halinde
yayınlanmıştı. “Vakfiyenin hiçbir yerinde Fatih’e ait böyle bir ifade geçmez,
üstelik vakfiye zaten bu maksatla hazırlanmamıştır.” dedik. Ama inanan kim? Birilerinin
ortaya attığı o palavra hâşâ Allah kelâmı, işin doğrusuna inanmamak da farz
idi! Türk istikbâlinin evlâdının günümüzdeki bilgi seviyesi ve anlayışı
maalesef işte böyle... “
Durum böyle iken hâlâ dillendiriliyor
olması ne acı.
Ancak Fatih’in gerçek bir bedduası var.
Ord. Prof. Süheyl Ünver’in hazırladığı ‘İstanbul Risaleleri’ başlıklı
eserinde geçer. O kısmı aynen paylaşıyorum:
“Fatih Sultan Mehmet bir çağ kapatıp
bir çağ açan Osmanlı tarihinin en önemli padişahıdır.
Görkemli ve büyük bir savaş sonucu
fethettiği İstanbul içerisinde alayı ile gezintiye çıkan Fatih, Ayasofya
önlerine geldiğinde derinlerden bir inilti sesi duyar...
Yanındakilere talimat vererek derhal
bu sesin sahibini bulunup huzuruna getirilmesini emreder...
Sesin sahibi bulunur ve Fatih'in
huzuruna çıkartılır.
Saçı sakalı birbirine karışmış, pejmürde
halde bir keşiş Aminas zindandan çıkarılarak getirilmiştir...
Fatih keşişe sorar; "Niçin
hapsedildiniz?''
Keşiş,
“Kuşatma hazırlıkları sırasında
Bizans imparatoru Konstantin beni çağırıp;
''İstanbul'u Türklerin alıp
alamayacağını söylemem için remil atmamı söyledi... Remilde İstanbul'un
Türklerin eline geçeceğini söylemem üzerine Konstantin kızarak beni zindana
attırdı” der...
Bunun üzerine Fatih; İstanbul'un
Türklerin elinden çıkıp çıkmayacağına dair remil atmasını ve doğruyu söylerse
mükafatlandıracağını söyler.
''İstanbul Türklerin elinden harp ve
darp ile çıkmayacak, ancak öyle bir zaman gelecek ki elinizdeki emlâk ve arazi
satılacak bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak...''
Bu sözler üzerine Fatih ellerini
havaya kaldırarak;
''Fethettiğim yerleri ecnebilere
satanlar ''Allah'ın gazabına uğrasınlar...'' der.”
Son yıllarda özellikle İstanbul da
toprak satışlarının hız kazanması bize “O keşiş acaba haklı mı?” sorusunu
sorduruyor. Şimdi şunu söylemek gerekiyor: Ceddine gerçekten bağlı olup onun
beddualarına mazhar olmamak için çalıştığını söyleyenlerin bu bedduadan
haberleri yok mu? Varsa da acaba satışları durdurabilecekler mi ya da bir daha
yabancılara satış izni verecekler mi?
İstanbul bir gün bu satışlar yüzünden
Türklerin elinden giderse Fatih’in bedduası işlemeyecek mi?