Nerede, nasıl olduysa terk ettik sevdiklerimizi,
Mevsimler geçtikçe anladık günlerin geçip gittiğini,
Saçlarımıza aklar düşmeye başladığında anladık ansızın yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı?
Yaşam bize en çok neyi öğretti?
Hep bir “Ah! “ çıktı ağzımızdan esip geçen sabah rüzgarıyla birlikte.
Bir insan ne zaman çok mutsuz, ne zaman çok mutlu olur bilemedik.
Anlamaya çalıştıkça kaç kez hayatın tokadını yedik ya da kaç kez sarıldık hayata var mı sayanınız?
Kaybettiğimiz dostlarımız, evlatlarımız, aşklarımız oldu.
Kazandığımız ülkülerimiz, umutlarımız oldu.
Ama her zaman bir onur gibi taşıdık bilincimizde yaşamı.
Onuru yakasında bir gül gibi taşıyanların, hiç kimseden korkmadan, dimdik karşısındakinin gözlerinin içine ışıkla bakması ne güzel bir şeydir öyle...
Çünkü biz biliyoruz ki, kendisiyle ve kavgasıyla hesaplaşırken başı öne eğilenler, eksile eksile hayata yürüyenler, hesaplaşamaz hiçbir değeriyle ve bakamazlar aynadaki yansımalarına... Kalakalırlar öylesine…
Biz hayatı savunanlardanız,
Ama biz hayatta en çok özgürlüğü sevdik,
Kavgası olanların en çok sorduğu sorudur: “Ne kadar özgürüz?”

Büyük gözaltıların olduğu bir yaşamın ve sistemin dikenleri gelip özgürlük gülümüzün tam da kalbine batıyor…
İnsanca yaşama duygusunu ve özlemini dilinden ve bilincinden düşürmeyen onurlu insanlar yürüyor, bizi mahkum etmek istedikleri karanlığın üstüne…
İşte o zaman anlıyoruz en çok neyi kaybettiğimizi...
En çok onları yok etmek istiyorlar çünkü. En çok yaşamımızdaki anlamı, onurlu duruşumuzu, insanlığımızı yok etmek istiyorlar. Özgürlüğümüzden başladılar işe.
Özgürlüğümüzü istiyoruz!..
Arzu Kök
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder